Bilimle bilgeliğin, bilgiyle iradenin, eylemle inancın, zihinle ruhun buluştuğu eşsiz bir yolculuk bu...  İletişim bilimleri uzmanı Prof. Uğur Batı ve uzman doktor nörolog Timur Yılmaz’ın birlikte kaleme aldığı Senin Ruhun Bütün Dünyadır felsefeyle bilimi, binlerce yıllık öğretisiyle günümüzde de ışıldamaya devam eden Siddharta’nın bilgeliğiyle karşı karşıya getirerek buluşturuyor. Bilim ve anlam arasındaki akıl almaz bağı, bir bilgeyle profesör arasındaki konuşmalar üzerinden aktaran kitap, günümüz insanının düşünce dünyasında yepyeni bir pencere aralayacak...

Arınmak ve yaşamak, huzura kavuşmak, kendini tanımak, insanın sınırını bilmesi, insan nasıl yükselir, mutluluğa kavuşmak, tatmin olmak, sade yaşamak, dönüşmek ve gelişmeye ilişkin bilimsel bir sohbet. 

Kitap pek çok disiplinden faydalanarak insana ilişkin olağanüstü konulara giriyor, sıra dışı cevaplar veriyor. Entropi, dönüşüm, küçük şeyler büyük değişiklikler yaratıyor, anın cazibesi, bilinçli farkındalık, iyilik ve kötülük gibi olgular yazarların çarpıcı bir üslupla tartıştığı konular arasında yer alıyor. Siddartha’nın sözlerinden yola çıkarak beyin, özgür irade, iyilik, kötülük, mutluluk, başarı, yaratıcılık gibi konularda farklı bakış açıları geliştirmek adına farklı sorular soran kitap kısa ve hoş cevaplarla okurların karşısına çıkıyor. Mantık dışı olmak, bilgi, hayatın anlamı, insan türünün narsistik umutsuzluğu, aldatıcılık, puslu mantık, sosyal medya etkisi, tutku, aşk, bağlılık gibi konular kitapta ayrı başlıklarda ele alınıyor.

"Unutmayın hayatın pek bir kaygan zemininde hep birilerine tutunarak yaşayan insanlar, akıllarını azıcık kullandıklarındandır sebep, çoğunlukla buralara büyük şeyler yazar ve onlarla küçük şeyler yaparlar. Küçük şeyler yapanlardan biri olmamak ve büyük şeyler düşünenlerden olmak dileğiyle okuyalım…"

Yazarlardan Siddartha’ya Mektup

“Sizden 2500 yıl sonra yaşayan bir meslektaşınızım. Dünya ve insanlık, bazı yönleri ile çok değişti, bazı yönleri ise bir o kadar aynı. Bilgi, öngörülenden daha da hızlı genişlemeye sürekli olarak devam etti. Ortalama insan ömrü 70 yıla kadar uzadı, o da şimdilik. Uzaktan haberleşebiliyoruz artık, en uzak mesafeyi size tarif edebilmem için gökyüzünde gördüğünüz o kırmızı gezegeni gösterebilirim. Hani Mars koyduk ismini. ‘Kali’ desem daha tanıdık gelebilir size. Güneşin enerjisini kullanarak, metal ve taştan yapılmış çok büyük canavarları kontrol altına alabildik. Makine diyoruz onlara. Bu ‘canavarları’ artık kendimiz üretiyoruz ve istediğimiz amaç için kullanıyoruz. Tek farkları; canları yok. Hatta bazılarına kendi zihnimizin birer parçasını da verdik. Onlara ‘bilgisayar’ adını koyduk. Onların da ruhu yok. Şehirlerimizi aydınlatabiliyoruz, buzulları eritebiliyoruz. Dünyanın her yerine yayıldık. Bugün dünya adlı gezegende 8 milyar insanın yaşadığı düşünülüyor. Bütün bu gelişmelerle birlikte değişmeyen bir şey var, o da bağlanmalarımız... Bağlanmalarımız devam ettiği için acı çekiyor ve çektiriyoruz. ‘Ben’ dediğimiz uydurma varlığa öyle bir yapışmışız ki, kendimizden tiksiniyoruz. Hani bazı şeyler ‘değişmedi’ demiştik ya en başta, işte bu değişmeyen yönümüz ile ilgili sunduğunuz çözümün ve yaklaşımın son derece isabetli olduğunu söylemek isteriz. Binlerce yıl öteden insanı anlamak, acısını dindirmek ve kendisinden kurtulması için önerdiğiniz tavsiyelerinizin günümüz teknolojileri ile incelendiğinde son derece etkili olduğunu gösterebildik. ‘An’da olmak, nefes, nezaket, iyi niyet, teşekkür etme, beslenme, uyku ve egzersizler üzerine olan söylemlerinizin, artık günümüzde bilimsel bir dayanağı var. Bu anlamda sizi hem bir meslektaşım hem de aynı yolun yolcusu olarak görüyorum. Metotlarımızdan dolayı yönlerimizin farklı olmasının önemsiz olduğu bilinci ile…”