Denizli’de faaliyet gösteren DENKROM firmasının sahibi Kadir Akıncı’nın, Çin’in Uygur Türklerine yaptığı zulme karşı başlattığı ve Türkiye’deki işadamlarını Çin ürünlerini boykot etmeye çağırdığı  “Sen de Bırak Sen de Dur De” kampanyasına katılım giderek artıyor.

Denizli’de faaliyet gösteren DENKROM firmasının sahibi Kadir Akıncı tarafından Çin Komünist Partisi’nin Uygur Türklerine yaptığı zulme karşı başlattığı “Sen de Bırak Sen de Dur De” kampanyasına Türk firmalarının katılımı giderek artıyor.

Akıncı tarafından planlanarak uygulamaya koyulan kampanya, Türkiye’deki firmaların üretim sürecinde ya da yurt dışında kullandığı, Çin malı ürünlerin alternatifi olan ürünlere geçmesiyle Çin’e ekonomik ambargo uygulamayı hedefliyor. 2019’un Aralık ayında başlayan kampanyaya bugün itibariyle 48 firma Çin’den toplamda 1.502.000 USD değerinde sipariş iptal ederek destek vermiş durumda. Akıncı’nın hedefi ise Temmuz ayına kadar 100 firmaya ulaşmak.

Kampanya neden ve nasıl başladı?

Milliyetçi bir gelenekten gelen  ve uzun yıllar Büyük Birlik Partisi ve Alperen Ocaklarında bilfiil görev alan ve bu günlere merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun tedrisatından geçerek geldiğini ifade eden Akıncı, kampanya ile ilgili olarak Epoch Times Türkiye’nin sorularını yanıtladı.

Doğu Türkistan meselesi ile gençlik yıllarında ilgilenmeye başladığını söyleyen Akıncı, bu yıllara gelene kadar, gerek basın açıklamaları, gerek yürüyüşler, gerekse protestolar ile yapabildikleri kadar Çin’in Uygur Türklerine yaptığı zulmü duyurmaya  ve dünyanın bu zulme dur demesi için çalıştıklarını ifade etti. 2018 yılında tüm siyasi ve sivil toplum görevlerini bıraktığını söyleyen Akıncı, Aralık 2019 tarihinde artık bu mücadelenin günümüz şartları ile revize edilmesi gerektiğine karar verdiğini ve kendisine yakın olan bir iki firma sahibi ile istişare ettikten sonra, bu sürecin daha farklı bir yol haritası ile izlenmesi gerektiğine karar verdiklerini belirterek, “Sonunda bu kampanyayı başlatma kararı aldık.” dedi.

Hedef Türkiye’de 100 firmaya ulaşıp kampanyayı dünyaya duyurmak  

Sadece Müslüman bir Türk evladı olarak ve bir firma sahibi olarak, hayatına devam ettiğini söyleyen Akıncı, kampanyanın hedefini ise şu sözlerle aktardı; “Günümüzde biliyorsunuz ekonomi ile hükümetler devriliyor, teşkilatlar devriliyor, siyaset ve hayat dizayn ediliyor. Doğu Türkistan ile alakalı mücadele de ekonomiden başka bir yolla olamazdı. Ekonomiyle savaşarak biz belli şeyleri hedefledik. Kampanyamızın ana içeriği, alternatifi olan Çin malı ürünleri bırakıp ambargo uygulamak. Şu an itibariyle Denizli başta olmak üzere çeşitli illerden 48 firma resmi imza ve kaşe ile ambargo kampanyasına katıldı.  Kampanyanın başladığı günden bu yana bu firmaların ithalatını ve kullanımını kestiği Çin malı ürünlerin resmi faturalar ile ifade edilmiş tutarı 1.502.000 USD.

Bu tutar herhangi bir şekilde beyan edilen bir tutar değil, yani her hangi bir firma ben bu kadar ürünü bırakıyorum tutarı da şu kadar demiyor.  Bu tür katılımları tasvip etmiyoruz ve almıyoruz da kampanyamıza. Firmalar bize faturaları ile bıraktığı ürünleri ispat ederek ve faturaları ibraz ederek bu sürece katılıyorlar.  Bu tutar da şu an için 1.502.000 $. Hedefimiz ise 7. aya kadar 100 firmaya ulaşmak. 100 firmaya ulaştıktan sonra da, bizzat kendi firmamın Denkrom makinanın ihracat yaptığı firmaları bu sürece dahil ederek dünya çapında bir konsorsiyum oluşturup, Amerika’nın yaptığı gibi değil de tamamen Anadolu insanının girişimleri ile Doğu Türkistan’daki kardeşlerimiz için bir ambargo kampanyasının başını çekmek.

Bunun için uğraşıyoruz ve dünyadaki faaliyet gösteren tüm firmaları bu sürece dahil etmeye çalışıyoruz. Kampanyamızın nihai hedefi ise bir protokol zemini oluşturmak ve bu protokolle tabii ki, Doğu Türkistan’a zulüm eden Çin Halk Cumhuriyeti ile ve Komünist Parti ile protokol zeminini sağlamak. Onlarla taleplerimiz doğrultusunda hazırlanmış  anlaşma metinini  imzalatmak.”  

Akıncı bu doğrultuda kampanyanın nihai hedefini Doğu Türkistan halkının talepleri doğrultusunda bir protokol oluşturup, Çin Halk Cumhuriyeti ile ve Komünist Parti ile bir anlaşma imzalamak olarak tanımlıyor. Hedef; oradaki yaşam standartlarının belirlenmesi , hukuki mağduriyetlerin giderilmesi  ve yeni yaşam şartlarının konuşulması ile alakalı bir protokol imzalamak. Bu protokolün maddelerinin ve şartlarının tamamen kendileri  tarafından hazırlanacağını ve Komünist Parti’nin önüne konulacağını Söyleyen Akıncı, ” Hedefimiz bu. Olur veya olmaz. Biz illaki belirli bir netice alacağız demiyoruz. Biz sefer etmekle mükellefiz zafer Allah’tan. Ama büyük yangınlar küçük kıvılcımlarla başlıyor.  Bu bizim elimizde olmasa bile, bu kampanyanın kıvılcımı ile çeşitli aktivitelerin biz ortaya çıkacağını düşünüyoruz. Hatta öyle ki, biz ilk kampanyamızı başlattığımızda çeşitli siyasi partilerin ve STKların ambargo çağrısı yaptıklarına şahit olduk. Bu kıvılcım bir gün dünya çapında büyüyecek ve böylece netice alacağımızı düşünüyoruz. Tabii ki hedefimiz Doğu Türkistan’a özgürlük. Orası bizim kendi işgal edilen yurdumuz.” dedi.  

Kampanya BM’de tanıtılacak

Akıncı bu kampanyanın sadece iş adamlarından değil, aynı zamanda Doğu Türkistan için faaliyet gösteren bütün dernek, STKlar ve Uygur zulmüne karşı çıkan fikir önderleri tarafından da desteklendiğini söyledi. Akıncı, Doğu Türkistan Sürgün Hükümeti Başbakanı İsmail Cengiz, Doğu Türkistan Milli Meclis Başkanı Seyit Tümtürk, Dünya Uygur Kongresi Başkanı Dolkun İsa, Rabia Kadir, Doğu Türkistan Maarif Derneği ve STKlar Birliği Başkanı Hidayetullah Oğuzhan’ın ambargo kampanyasına destek verdiğini ve Doğu Türkistan halkından da her gün pek çok destek ve tebrik mesajları aldığını ifade etti. Akıncı, kampanyayı  BM’nin  genel kurulunda tanıtmak için BM’den de 7 ay sonrasına söz aldıklarını da sözlerine ekledi.   

Çin Uygur Türklerini Terorize Ediyor

Epoch Times daha önce Çin Komünist Partisi tarafından Çin’de yapılan korkunç insan hakları ihlalleri ile ilgili pek çok haber yaptı ve konuyu gündeme taşıdı.  Bu haberlerin arasında Çin’de Falun Dafa uygulayıcılarına, Uygur Türklerine, insan hakları avukatlarına ve aktivistlerine yapılan korkunç insan hakları ihlalleri de var. Çin, tıpkı diğer gruplara yaptığı gibi Uygur Türklerini terörist olarak adlandırarak onları marjinalleştiriyor  ve  onları marjinal düşüncelerden kurtarmak bahanesiyle yeniden eğitim kamplarına veya zorla çalışma kamplarına gönderiyor. Bu konu hakkında düşüncelerini  sorduğumuzda ise Akıncı’nın verdiği cevap şöyle; ” Bugün Türkiye bir terör mücadelesi veriyor.  Türkiye gerek FETÖ, gerek PKK, gerek YPG, gerek DHKP-C  gibi gruplarla mücadele ediyor.  Türkiye terörle mücadele ederken bu terör gruplarının içerisine katılmış kişilerin aileleriyle ile veya onların okuduğu kitaplarla, girdiği camilerle, ya da girdiği kiliselerle ya da yaşam standartları ile hiçbir şekilde ilgilenmiyor. Biz sadece teröre bulaşmış kişilerin hukuki karşılığı neyse onu veriyoruz. Terörle mücadele bu şekilde olur ve bu dünyanın çeşitli ülkelerinde de böyledir.

Şimdi Çin Halk Cumhuriyeti ve özellikle Komünist Parti gerçekten terörle mücadele ediyorsa Türkiye onun arkasında olacak. Biz onun terörle mücadele ettiğine inanmıyoruz.  Terörle mücadele etmek istiyorsanız teröre bulaşmış kişileri alırsınız ve kendi hukuk sisteminizde yargılarsınız ve cezası neyse verirsiniz. Başta verdiğim örnek gibi, eğer sizin verdiğiniz mücadele terörle mücadele ise, bu sözde teröre bulaşmış kişilerin ailesine,  okuduğu kitaplarla, girdiği camilerle, giydikleri giysiye, düşüncelerine ve ellerindeki  kurana karışılmaz, bunun adı terörle mücadele değil, bunun adı diktatörlük ve asimilasyondur.  

Bu yüzden Çin Halk Cumhuriyeti  hiçbir şekilde terörle mücadele etmiyor. Çin Halk Cumhuriyeti tamamen Doğu Türkistan’da , birincisi kendisinin devlet politikası haline getirdiği Kuşak Yol projesine zemin hazırlamak ve Doğu Türkistan’daki belki de şu anda dünyanın çeyreğine tedarik edilecek  petrol ve doğalgazı  rahatça kullanmak ve oradaki topraklarda her hangi bir sorun ortaya çıkmaması için terörü bahane ederek oradaki halkı asimile etmek istiyor ve Uygur Türklerini toplama kamplarına toplayarak orada her hangi bir faaliyet yapılmasına izin vermiyor. ”  

Ayrıca Çin’in Uygur Türklerini aşrı islamcı olarak adlandırması ile ilgili olarak da Akıncı şunları söyledi; “Buradan bizim eleştirilerimize girecek olursak, Doğu Türkistan halkından IŞİD’e gidenler var, El Nusra’ya gidenler var , El Kaide ve Hizbullah’a gidenler var deniyor. Biz Doğu Türkistan’a gidip bunu yerinde gördük. Biz orayı Google’dan ya da Facebook’tan takip etmiyoruz.  Bizzat orada halkla iç içeyiz ve benim kendi fabrikamda çalışan ve Doğu Türkistan’da ailesi zor durumda olan fabrika satış müdürüm var.  Durumu onlardan da duyuyoruz.  Siz kalkıp Avrupa’daki göçmen kamplarında ya da Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki Doğu Türkistanlı insanların yaşadığı kamplarda çıkan bir IŞİD kitabı ile tüm  Doğu Türkistanlıları yargılayamazsınız. Bu ne insanlığa sığar ne de hukuk sistemine sığar.  Oradaki mültecilerin hiçbir şeyden haberi yok.  Oraya bir kişi tarafından sokulmuş IŞİD ve El-Nusra kitabı var, sonra oraya gelen bir müffettiş var . Bu müfettişin bu kitabı bulmasıyla tüm kamptakiler IŞİD’çi olmakla suçlanıyor ve tüm Doğu Türkistan halkı IŞİDçi olmakla suçlanıyor. Biz Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin  hem maddi hem de manevi olarak tamamen arkasındayız.  Doğu Türkistan halkı ne IŞİDçidir, ne El Nusra’cıdır. Ne Hizbullahçıdır, ne de başka bir şeydir.  Doğu Türkistan halkı bizzat Müslüman’dır ve Türk’tür ve bizdendir.  Doğu Türkistan’da hiçbir şekilde bir terör faaliyetinin olduğuna inanmıyoruz ve bunun da oradaki Kuşak Yol projesi ve oradaki rezervlerin kullanılmasının rahatlaştırılması için  yapıldığına inanıyoruz.”

Türk basını kampanyamızı haberleştirmedi

Akıncı’ya kampanyaya medyanın ilgisini sorduğumuzda Türk medyasının maalesef kampanyayı sonuna kadar desteklediklerini söylemelerine rağmen bir kaç yerel gazetenin dışında kimsenin kampanyaya gazetelerinde yer vermediğini söyledi. Türk medyasına bu kampanyanın tamamen Doğu Türkistan’ın menfaatine olduğunu belirtmelerine  rağmen iki hafta sonra bu gazetelerin birinde büyük bir Çin teknoloji firmasının reklamını gördüklerini  ifade eden Akıncı, yine milliyetçi cepheden bir ana akım gazetesine kampanyadan bahsettiklerinde  bunu haber yapamayacakları cevabını aldıklarını söyledi. Çin Halk Cumhuriyeti ‘nin akıllı bir düşman ve güçlü bir düşman olduğunu söyleyen Akıncı, bugün kapitalist bir dünyada yaşamamıza rağmen dünyanın her tarafında başlı başına bir Çin ekolünün varlığının inkar edilemeyeceğini ve Çin’in ticari alanda dünyanın her tarafına hakim olduğunu vurguladı. Akıncı,  Çin’in bu gücü aynı zamanda dünya medyasını da yönlendirmekte kullandığını ifade etti.

Konuşmasının devamında Akıncı durumu şöyle özetledi; “Bunun birinci sebebi şu; şu anda Doğu Türkistan dediğiniz zaman hükümet karşıtı olarak addediliyorsunuz. Neden devletimiz Çin hükümeti ile ticari anlaşmalar yapıyor, işbirlikleri yapıyor? Biz bunu normal olarak görüyoruz. Olmaması gereken bir şey ama normal olarak görüyoruz. Devlet denklemleri  çok farklıdır. Gerekirse düşmanınız ile de oturursunuz, düşmanınız ile de istişare yaparsınız, çeşitli etkinliklere gidersiniz. Bunlar menfaatiniz içindir. Bugün Türkiye devleti de Çin ile masaya oturuyorsa, bunu Çin’in menfaati olarak düşünmüyoruz, Türkiye’nin burada bir menfaati ve çıkarı vardır diye düşünüyoruz.

Ama hükümet olmayan,  devletin her hangi bir aygıtı olmayan ve devletle her hangi bir bağı olmayan medya kuruluşlarının Doğu Türkistan ile ilgili haber yapmamalarına sitem ediyoruz.  Neden yapmıyorlar? Onların da mutlaka kulağını büken birileri var. Bu yüzden biz Muhsin Yazıcıoğlu diyoruz ve Muhsin Yazıcıoğlu ideolojisi diyoruz. Rahmetli Yazıcıoğlu zamanında kendisine gelen hiçbir teklife boyun eğmemişti. Ne çok uluslu şirketlerden gelen tekliflere boyun eğmişti,  ne başbakan yardımcılığına, ne bakanlığa ne de başka şekilde hiçbir şeye menfaat göstermemişti ve elinin tersi ile itmişti. O yüzden; bizim amacımız seçim barajını geçmek değil, sıratı geçmek demişti.  Biz de Yazıcıoğlu’nun çizgisini takip ettiğimiz için bu kampanyayı düzenliyoruz.  Bu konuda bize verdiği destek için de Associated Press’e ve Radio Free Asia’ya teşekkür ediyoruz. ”

Haber: G. Hakan Koçman, Epoch Times Türkiye