ahmetyasarzengin61 @ gmail.com

Bektaşî Dedesi ve Siyaset

Ülkemizde siyaset, bir partinin diğer partiyi yıpratmak veya yok etme olarak uygulamasıdır…

Genelde muhalefetteki partiler, her zaman birbirini destekler. Yıpratmak için iktidardaki partiye karşı yek vücut olur. Halkın ihtiyaçları için yek vücut olan partilere şahit olmadım… 1970 yıllardan bugüne kadar böyle gördüm…

Muhalefetteki Partiler:

Muhalefet partilerinden biri, seçimlerden başarılı olup iktidar koltuğuna oturursa, muhalefette iken barışık olduğu partilerle kanlı bıçaklı olur. Gerekçe, halkı soydurmam…

İktidardaki Partiler:

İktidardaki parti, muhalefet koltuğuna oturduğu zaman kanlı bıçaklı olduğu partilerle sarmaş dolaş olur… Gerekçe, halkın hakkını yedirmem…

Siyasi partilerin iddiaları:

1.  Ben iktidarda olursam her şey güzeldir…

2.  Ben iktidarda olmazsam tehlike geliyor demektir…

3.  İktidar benim dediğimi yapmazsa rejim tehlikededir…

4.  Ben iktidarda değilsem vatandaş özgür değildir...

5.  Ben demokrasiyi getireceğim…

6.  Benim iktidarımda hiç kimse aşından, ekmeğinden olmayacak. Altıncı maddeyi biraz açalım:

Belediye seçimlerinde ana muhalefet lideri, ben belediyeleri aldığım zaman hiçbir belediye çalışanı ekmeğinden olmayacak. Ama Muhalefet, İstanbul Belediyesini alınca tasarruf adı altında 11.700 kişiyi işten çıkardı… Yanı Muhalefet, iktidardan değil belediye işçilerinden intikam aldı…

Muhalefetteki partilerin tutumu,

İktidardaki parti başarılı olursa önümüzdeki seçimlerde ben kimden oy alacağım düşüncesiyle olumlu uygulamalara karşı olmayı, demokrasinin gereğidir gibi sergiler…

İktidardaki Partilerin söylemi,

Muhalefetteki partilere, siz zaten statükocusunuz…

Dün bizim bakanın icraatlarını top yekûn boykot ederken söz konusu bakan bize muhalif olduğu için yere göğe sığdıramıyorsunuz…

Ziyaretteki diyalog

Ankara Ulucanlarda doktor arkadaşımla bir yere uğradım. Selam verdik. Hoş sohbetten sonra çaylar geldi. Konu siyasetten açıldı… Doktor arkadaşım dedi ki;

-  Ahmet Bey, arkadaşımız Birlik Partisinin kurucularındandır. Çok iyi bir arkadaştır, edebiyatçıdır, yazardır. Ama partisinden ayrıldı, yeni bir parti kuracak…

-  Niye ayrıldın partinden?

- Genel başkanla bu işler yürümüyor. Delegeleri seçti, partiyi istediği gibi yönetiyor…Bütün partiler böyledir. Hizmet yapabilmek için yeni bir parti kurmak zorundayım….

Arkadaşın durumuna baktım. Güzel bir turizm organizatör şirketi kurmuş. 10-15 arasında insan çalışıyor…Herkes karşısında el pençe duruyor… Belli ki Birlik Partisi içinde iktidarın nimetlerinden istifade etmiş… Nimetlerden daha fazla istifade edebilmek için yeni parti ile iktidara yakın olmayı düşünmüş… Arkadaş konusunda böyle bir yorum yaparken haksız kazanç elde edecek veya yolsuzluk yapacak biri değildir…

-  Siyasi parti kurmandaki amaç Allah rızası için olmalıdır. Annene, babana, eşine veya çocuğuna bir bardak su verirken Allah memnun olsun diye verirsen hizmettir. Onun için kendi kendimize şu soruyu soralım:

Halka hizmet Hakka hizmettir anlayışı ile mi parti kurmalıyım yoksa ticaret için mi parti kurmalıyım?

Bu sorunun cevabını net ve açık olarak kamuoyuna bildirirsek halkı kandırmamış oluruz…

Kuracak olduğumuz siyasi parti bizi iktidara taşımayacağını bildiğimiz halde ticaret için siyasi parti kuruyoruz demektir... Bu anlayıştan halka hizmet olmaz…

İzin verirsen bir Bektaş’ı Hikâyesi ile derdimi anlatayım:

Yaşları 20 ile 25 arasında değişen gençler otobüse binmiş. Gençlerden uzun boylu olanı diğerlerinin tepesinde sağa sola bakınırken otobüsün ortalarında oturan bir dedeyi görüp arkadaşlarının kulaklarına bir şeyler fısıldadı… Kalabalığı yararak ona doğru yaklaştı ve ceketini saygıyla ilikleyip:
“İçimden geldi, müsaade ederseniz elinizi öpmek istiyorum hacı amca.”

Yaşlı adam, İstanbul`daki yakınlarını eşiyle birlikte ziyaret eden bir Bektaşî dedesiydi. Başındaki beyaz sarık, büyük bir kısmı kapkara olan sakallarının aklaşan kısımlarıyla uyum sağlıyor; sırtındaki beyaz cübbesi ise, ayağındaki mest lâstiklerle kontrast teşkil ediyordu. 

Delikanlı, ihtiyarın şaşkın şaşkın uzattığı elini öptükten sonra sakalını da sıvazlamayı ihmal etmedi. Diğer gençler de aynı şeyi yapmak için bir anda dedenin çevresini sarıverdiler.

Yaşlı adam, olup bitenleri anlayamamasına rağmen yanındaki hanımına dönüp: Yahu hâtun, diye söylenmeye başladı:

-  Bir de bu gençleri beğenmiyordum. Ne kadar efendi ve saygılı olduklarını, dönünce konu Komşuya anlatırsın.

Gerçekten de otobüs ulvî bir havaya bürünmüş ve ilk önceki " sakal sıvazlamaların yerini "sakal öpmeler" almıştı. Herkes hayatta bir kere görebilecekleri böyle bir "mübarek" karşısında içinden adaklar adamış ve kendilerinden geçerek yaşlı adamın sakalına doğru yönelmişti. Hatta yer yer ilâhî sesleri bile duyuluyordu…

Yaşlı adam kısa sürede bu işe alışmış ve gösterilen hürmetten ötürü tek kelimeyle "mesrür" olmuştu. Biraz sonra ineceği durağa doğru geldiğinde hanımıyla birlikte kapıya doğru yöneldi ve araba durduğunda:

-  İki cihanda aziz olun evlatlarım, diye bağırdı. Ama merak ettim doğrusu, Bektaşi mısınız?

Otobüsteki gençlerden biri;

-  Acayip yaklaştın, bey baba. Bektaşi’yiz. Anlayacağın Beşiktaşlıyız. Siyah- beyaz sakalın ve o renklerdeki kıyafetin güneşte parıl parıl parlayınca, takımımıza karşı her zaman olduğu gibi görevimizi yapalım dedik.

Sonuç:

Halkın ihtiyaçları için yek vücut olan siyasi partilere şahit olmadım… Halkın ihtiyaçları için çırpınan muhalefete, ihtiyacımız vardır…

Selam ve saygılar…