17.00'a 41 Dakika Kala Ölünce Beni Kim Yıkacayacak?’
Elektrik faturalarımız üzerinden alınan ek vergiyle bütçesi oluşturulan ve burada çalışan binlercesinin yüksek maaşlarının tartışıldığı TRT’nin ‘Gassal’ adlı dizisinin reklamlarını ilk gören ve o sırada olduğum İstanbul trafiğinden duramayıp, resimleyemediğime ve konuyla ilgili olarak ilk haberi ve yorumu kaçırdığına yanan bir gazeteci olarak aylar sonra da olsa bu konuya benzer bir durumun yaşanacağını ve o haberi kaçıran bir gazeteci olarak çok üzülen benim o gün yazamadıklarımı bugün yazacağımı hiç düşünememiştim.
Evet, onca para ve imkânlara rağmen haber kanalları başta olmak üzere yayınları çokta izlenilemeyen ve reyting yarışmalarında ortalıkta görünmeyen ama her iktidarın basın merkezi konumu olmakla eleştirilen ve 85 milyon yurttaşın vergileriyle fonlanan TRT'nin ‘Ölünce Beni Kim Yıkacayacak?’ diye duyurulduğu 'Gassal' isimli dizinin afişlerini aylar sonrada olsa bana hatırlatan konu gelen son dakika haberleriydi.
Aylardır tartışılan ama adı bir türlü adı konulamayan ancak kiminin, gözaltına alındığı, kiminin tutuklandığı, kiminin yerine kayyum atanmasıyla devam eden süreçle birlikte son olarak CHP'li Belediye Başkanı olan İstanbul Beykoz Belediye Başkanının Kağıthane'den getirip, belediyenin şirketinin başına koyduğu Ardahanlı hemşerim Kemal Taştan gibi kalp ameliyatı geçiren 'Bahçeli süreci', kimin ise Karslı hemşerim olan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı 'Uçurum süre' dediği sürecin sonuna gelindiğini haberlerini alıyorduk.
Evet, son olarak Kars Kağızman'a kayyum atanması ve daha gözaltındayken sıcağı sıcağına yerine aslen Ordulu olan Taner Aksu'nun atanacağı söylenen ’Beykoz Belediye Başkanının gözaltına alınması eşliğinde devam eden süreçle birlikte, Türk, Kürt, Suni, Alevi, Çerkez, Ahıskalı kısacası bir çok milletten, kültürden oluştuğu sıkça ifade edilen ama yapılacak bir yanlış ile darmadağın olacak diye korkulan renklerden oluşan, taşlardan oluşturulan mozaik denen ülke tabanınca bir o kadar ilginç durum olarak değerlendirilen sürecin bir yenisini daha yaşıyor, yaşayacağız gibi..
Yani bu yazımı yazdığım saatlerde Ardahanlı hemşerim Vali Ozan Balcı'nın, yerine kayyum atanan gözaltına alınıp, tutuklanan ve yerine kayyum atanan belediye başkanlarından olan İstanbul'da Esenyurt Belediyesi'nin CHP'li Başkanı Ahmet Özer'in memleketi de olan Van belediyesine kayyum olarak atandığı Van'dan ilk haberi alıyordum.
Ve yanında bulunan çirkin yapının en bariz örneği olarak tartışılan AVM'nin duvarında Akdamar Adası, Van Kalesi, Van Kedisi, Hüsrev Paşa Camii, Flamingo ve Van balığı resimlerinin olduğu eski ismi Tuşpa olan ve 9. yüzyıldan yıkılışına kadar Urartular'ın başkentliğini yapan şehrin yani Van'ın meydanına dev bir ekran konulduğunu öğreniyordum.
Ardından 81 kenti olan ülkede kurtuluş günü olmayan tek kent olan, eski olan eski adıyla Amediye (Amed) Diyarbakır kentinin yeni adıyla Dağ Kapı, Kürtçe ise Şeyh Said olan meydanına da aynı ekranın kurulduğunu da haber alıyordum.
Ve bu kez sınır ötesine geçip, İran Kürdistanı'nda yer alan Kürt Baba hanedanı tarafından, L harfi ile H' harflerinin yer değirilmesi ile memleketim Ardahan'ın adını anımsatan ve dönemin Kürt Ardalan hanedanının başkenti olan Sinneh'in (Sanandaj) ihtişamı ile rekabet etmek amacıyla kurulan Süleymaniye'de de Van ve Diyarbakır'da olduğu gibi kurulan dev ekranlarla canlı yayınlanacak denen Öcalan'ın vereceği mesajına kilitletildiğini de haber alıyordum.
Benim, 'güçlü bir genel af çıkarılması halinde bu sürecin bu kadar uzamayacağını ve yine bana göre kendiliğinden çözüleceğine inandığım' bu işin yani kimin yok dediği, kimin ise var dediği Kürt Sorununun sonunu getirip, getirmeyeceğini merakla beklerken ekranların kurulduğu söylenen o meydanlarda ve ekranlarda verilecek mesajla O çok dilendirilen ama gereğinin yerine gelmediği söylenen mozaiğin iyiden iyiye bir birine yapışıp, ayrılmakla üzere bir birine sarılıp, sarılmayacağının da konuşulup, tartışılıyordu.
Ve bu sürece Bahçeli'nin el uzatmasıyla aracı olarak İmralı Adası'na giden DEM Parti Heyeti'nin meydanlarda, ekranlarda görülecek diye hazırlıklar yapılan Abdullah Öcalan ile üçüncü görüşmesini tamamladığı ve dönüş yoluna geçtiğini de haber alıyordum.
Yedi kişiden oluşan heyetin gazetelerin baskıya girdiği saatlerde, yani saat: 17.00'da bir açıklama yapacağını da öğrenirken 'bu saatten sonra heyetin ne diyeceği değil, Öcalan'ın ne diyeceğidir.' görüşünün daha çok öne çıktığı ülkede seçim, meçim yokken, yine benim 'Ne yaparsa yapsın Kaftancıoğlu ile Kılıdaroğlu'ndan sonra sıra onda..' dediğim İmamoğlu'nun da aynı günün sabah saatlerinde CHP'nin, 'yapacağız' dediği ön seçim öncesi CHP'nin ünlü ön seçiminde tek aday olarak cumhurbaşkanı adayı olduğunu açıklayıp, kendisini yeni bir zırh ile korumaya çalıştığında şahit oluyordum.
Memleketim Ardahanlı olan CHP Ankara Milletvekili Deniz Demir'in de aralarında olduğu 20'ye yakın CHP'li milletvekilinin adaylığına imza vermediği İmamoğlu'nun '"O sandık eninde sonunda milletin önüne gelecek. Siyaseti dizayn etmeye çalışan başta Cumhurbaşkanı ve bu yönetim anlayışı tarihin en büyük hezimetini yaşayacak. Bu nedenle uzun ve zahmetli bir yola çıkıyoruz' derken ben de TRT'nin 'Beni kim yıkayacak?' sloganı ile reklamını yaptığı ve Hande Soral'ın da ekibinin içinde yer aldığı Gassal'ın 2. sezon franmaganı arıyordum.
Çünkü, 'Beni kim yıkacayacak?' sorulu sloganı ile tartışılıp, bugünlerde yaşananlar gibi o günlerde gündemi meşgul etmeyi, değiştirmeyi başaran dizide yalnız ve kimsesiz bir adam diye rol alan adam Bâki gibi bende bir yandan öldüğüm de beni yıkayacak olanın kim olacağını düşünürken, diğer yandan da gündemi hızla değişen hayata dair yeni anlamlar keşfetmeye çalışarak, bu aralar kendimi iyiden iyiye verdiğim yazılarıma, gazetelerine ve 'yerelden ulusala gazetecilik' diyerek atığım manşetlere ve uydu üzerinde yayın yapan ulusla tv TEMPO TV'de pazar günleri canlı olarak yayınlanan GAZETECİLERLE GÜNDEM isimli programıma dönüyordum.
Ha yazımı bitirmeye hazırlandığım esnada gelen son haberde kimin, hangi tarafın kurdurduğu çokta konuşulmayan ama büyük masraflar edilerek, meydanlara kurulduğunu düşündüğüm dev ekranlarda canlı veya bantta da olsa görüntüsü yayınlanacak denen Öcalan'ın kendisinin olmayacağını da haber alıyordum.
Evet, 'Meclise gel, burada konuş' denen Öcalan'ın bizzat yada canlı görüntü ile değil, İmralı heyetinin kendisinde aldığı mesajın bu yazım gibi yazılı ve bu yazıyı seslendiren teknolojik kız gibi Öcalan'ın mesajının fotoğrafı ile birlikte heyetin sesli olarak okuyacağı yani bu köşemdeki gibi bir köşe yazısı gibi yazı, fotoğraf şeklinde olacakmış..
Ve gün boyu bunları duyan, öğrenen, bir çok kişi ile konuşan ben ise başta olduğu gibi bugün de 'şüpheli' diyerek baktığım süreci aracılarının İmralı dönüşünü izlerken ve bu yazımı bitirirken saatin 16.41 olduğunu da görüyordum.
O çok büyük merakla beklenen açıklamanın ise 17.00'da olacağı söylenen Öcalan'ın mesajı ile ilgili aldığım ilk özel, tüzel haberlerden edindiğim intiba olarak bana göre bu süreçte ve gelecekte de 'Beni kim yıkayacak?' sorusunun sorulmaya devam edeceği gibi görünüyordu, bunca abartılan süreç..
Ve yeni bir sürecin başlayacağı bu sürecinde 'bakın terörü bitirdiğim gibi pkk'yı de kapattıran benim iktidarım oldu' diyecek olan Erdoğan'ın düğmeye basmasıyla 'erken seçim' süreci başlıyor diyerek bitiriyorum bugünkü yazımı..