GAZETECİLİĞİN MÜSLÜM BABALIĞI
Gazeteci Özlem Gürses’in gözaltına, gazeteciler Nazım Daştan ile Cihan Bilgin’in Suriye’de öldürülüp, toprak alına alındığı şu günlerde gazeteci ve medya dünyasında yaşanan iki yüzlülük bu ülkede yaşanan onca haksızlığa, hukuksuzluğa ve de acılara bir acıyı daha katıyordu.
Bunu anlamak için Müslüm babayı ve o dinledikçe uyuşan derileri jiletlerle kanatan şarkılarını hatırlatan soy ismi ile gündeme gelen meslektaşımız Özlem Gürses’in gözaltına alındığı saatlerde koparılan kıyamet ile ‘her ölüm küçük bir kıyamettir’ diyen dinimizin bile işaret ettiği gazetecilerin aynı gün içinde öldürüldüklerini, ‘gazeteciyim, gazetecilik suç değildir..’ diyenlerce bile görmek istenmemekle daha iyi anlaşılıyordu.
Evet, bu ülkede ve tüm dünyada gazeteciliğin ne kadar zor olduğunu Özlem Gürses’in gözaltına alınmasında, Nazım Daştan ile Cihan Bilgin’in öldürülüp, kara toprağa verilmesinden daha iyi anlaşıldığı bir zamanda ‘ÇİVİ ÇAKAMAYANLAR BAĞIMSIZILIKTAN BAHSEDEBİLİR Mİ UFUK ABİ?..’ başlıklı yazımla daha geçen gün dert yandığım Bağımsız Medya Gazeteciler Derneği’nce yapılan, yayınlanan ve ‘Fakir bey biz her daim basın mensuplarının sıkıntılarını dile getiren bu yönde yayın yapan bir kuruluşuz. Bizim eksik kaldığımız yerleri de istersen sen tamamla sen de bu camiada önemli bir kalemsin’ mesajıyla bana da linki birlikte atılan kınama metnini, gece yarısı okuyorum.
Ve bu kınama metninin de aradığımı yani DİSK Basın-İş ve Basın Konseyi gibi duyarlıların kınadığı, beleşten oturduğu belediye binasını kuyumculara kiraya veren TGC’nin sustuğu gazeteci Özlem Gürses’in gözaltına alındığı saatlerde Suriye’den öldürülen iki gazetecinin adını da arıyorum..
Bağımsız Medya Gazeteciler Derneği’nce yapılan ve koskoca bir yılı daha geride bırakıp, yılın son haftasına uyanan yorgun gözerle acı acı gülümseyerek okuduğum ama Suriye’de öldürülen iki gazetecinin ve bu gazetecilerin öldürülmesini, Van ve İstanbul’da kınamak isteyen gazetecilerin gözaltına alınıp, tutuklanmaların da bir satır bile bahsetmeyen bu ‘sözde’ ve tek taraflı ve de tek gözlü’ kınama metnini, ‘olur ya uykulu gözlerle adlarını görememişimdir’ diyerek bir kez daha okuduktan sonra dönüp, ‘Fakir bey biz her daim basın mensuplarının sıkıntılarını dile getiren bu yönde yayın yapan bir kuruluşuz. Bizim eksik kaldığımız yerleri de istersen sen tamamla sen de bu camiada önemli bir kalemsin’ bana yönelik yazılan mesaja nasıl bir cevap yazayım diye düşünüyorum.
Çünkü, ‘Bizim eksik kaldığımız yerleri de istersen sen tamamla..’ diyen ama benim tamlamamı yada eksiklikleri gidermem için beklenmeden yayınlanan o metne müdahale edemeyeceğim gibi sadece gazeteci Özlem Gürses’in gözaltına alınmasını kınayıp, Suriye’de öldürülüp, toprak altına verilen gazeteciler Nazım Daştan ile Ciihan Bilgin’in isimlerini de bu sözde ve tek gözlü kınamam metnine koyamayacağımı da düşünememiş (!) ‘Bizim eksik kaldığımız yerleri de istersen sen tamamla..’ diyen çok ama çok bağımsız gazeteci arkadaşlar..
Yani müdahale etme, düzeltme, eksikliklerini giderme imkanı verilmeden ‘Bizim eksik kaldığımız yerleri de istersen sen tamamla..’ mesajı ile yayınlanmış linkiyle gelen bana gelen mesaja bugünkü yazımla cevap vermenin dışında bana imkan verilmemişti.
Bende ikinci yazımla bir kez daha muhatap olduğum Bağımsız Medya Gazeteciler Derneği Başkanı Ufuk Bulut başkanın, ‘Fakir bey biz her daim basın mensuplarının sıkıntılarını dile getiren bu yönde yayın yapan bir kuruluşuz. Bizim eksik kaldığımız yerleri de istersen sen tamamla sen de bu camiada önemli bir kalemsin’ notuyla bana gelen mesaja ve gazetecilikteki iki yüzlü anlayışa cevap olarak kabul görür umuduyla aşağıda ki cevabı verdim, ‘gazetecilik suç değildir’ deyip, asıl suçluların kim olduğunu görmek için aynayı kendilerine hiç tutmayanlar okur diye..
İşte o gece yarısı bana gelen mesaja ve okuduğu ‘kınama’ metnine verdiğim cevabım..
‘Sevgili ufuk abi.. ‘düzelt varsa eksiklikler ekle deyip, müdahale etmeye imkan vermediğin ‘Fakir bey biz her daim basın mensuplarının sıkıntılarını dile getiren bu yönde yayın yapan bir kuruluşuz. Bizim eksik kaldığımız yerleri de istersen sen tamamla sen de bu camiada önemli bir kalemsin’ notuyla bana gönderdiğin mesajını uydu üzerinden yayın yapan ve konuğum siyasetçi Veysel Karatay ile birlikte gazeteci stkları dahil sivil toplum örgütlerinin suskunluğunu tartıştığımız ulusal tv TEMPO tv de ki ‘Gazetecilerle Gündem’ adlı programın yorgunluğu ile geldiğim evde daldığım uykuda gece yarısı uyandığımda okudum.
Öncelikle ‘düzelt varsa eksiklikleri gider’ dediğin ama yayınlandığın içim müdahale ve düzeltme imkanı vermediğin mesajında dernek olarak yaptığınız kınama tek taraflı ve tek gözle bakılan bir kınamadan öte bir şey değil.. Çünkü düzelt dediğin kınama metni eksik ve acı verici bir metin..
Abi sık sık 3 maymunları eleştiren ama 4 maymunu oynayan siz batı ve Türk medyasına bir şey diyemem.. bir şey de tamamlayamam… Çünkü sizin gazetecilik anlayışınız gibi gazeteciliğe bakış akınızı da size göre.. Yani kınama metninde adı geçen gazeteci gözaltına alınan ve ev hapsi verilen ama evinde çıktığı ekran imkanı ile gazetecilikten, haktan, hukuktan, özgürlükten bahseden Özlem Gürses meslektaşımız sizin anlayışın gazetecisi olurken sizin, ‘kınama’ dediğiniz metinde isimleri olmayan bizim, ‘Hoçvan Gazetesi’nde ki gazete manşetimizde ki öldürülen gazeteciler ‘gazeteci’ değil miydiler?..
Ve o senin öldürülüp, kara toprak altına koyulan gazetecileri değil, sadece gözaltına alınan gazeteciyi kınamanı da ben kınıyorum.. Yani Özlem hanımım gözaltına alındığı saatlerde xtwitimde attığım Xtwitimi birde buradan sana ve senin gibi bakan gazetecilik anlayışına atıyorum.. İşte Özlem hanınım çalıştığı gazete ve tv’de etiketleyip, kamuoyuna açık olarak attığım o mesajım..
‘SUSMA SUSTUKÇA SIRA SANA GELECEK!!.. deyip, Suriye’de ki 2 gazeteci, Nazım Daştan ile Cihan Bilgin’i haber bile yapma cesaretinde bulunmayan 3 maymunlar sıra kendilerine gelince kızılca kıyamet koparmaları ne kadar dürüst bir davranış? Bilmem ama sanırım HAYDİ ORADAN denir..’
Evet, Ufuk abi gazetecilik suç değildir ama gazetecilik iki yüzük hiç değildir.. Böyle yani sizin iki gözle bakıp, gerçekleri görmediğimiz için toplumda tek gözle bakıp, tek adam, tek yönetim, tek anlayışa böyle bakar.. Taktığınız Pembe gözlükleri çıkarında birazda vicdan gözüyle bakın ki samimiyetimiz ölçen terazinin onca çalınan hak, hukuku anlattığını küfesinin sizin bu çifte bakışlı yüzünüz, gözünüz gibi çoktan çöküp, yerde olduğunu lütfen artık görün..
Görün ki; Özlem hanım, sizin ve ulusalcı tayfanın içinde ağırlıkta olduğu söylediği pardon yaptığı basın açıklamaları, kınamaları ile adeta Müslüm babalık şarkılarından öteye geçmeyip, derimizi değil, kardeşlik yüreğimiz kanatan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin bu anlayışı ve iki yüzlü bakışınız yani ‘Susma sustukça sıra sana değil, senide geçip, çocuklarına gelecek’ dedirten anlayışınız yüzünden sıranın sarı öküzlere geldiğini anlatan ve başın gibi ‘Basın öne eğilmesin’ diye mücadele eden biz gazeteciler anlamalıyız..
Ha bu arada ülkesinde ki, bölgesinde ki onca sorun ve sıkıntı varken durumlarında sürekli Gazze’yi yetmedi Paris’i paylaşan Murat Genç İsimli gazeteci arkadaşımın da telefonla konuk oluğu ve benim ‘Muratçığım Gazze nerede, ne oldu yoksa İsrail’in 82 vilayeti mi oldu. Orada ki gazeteciler öldürülürken kızılca kıyamet koparanalar, dergilerinde kapak yapanlar nerede şimdi nerede bu iki yüzlülük niye? diye sorduğum, onunda Ufuk abi gibi gece yarısı attığı onca görüntü ve mesajla ile cevaplamaya çalıştığı mesajları da okuyordum. Ona vereceğim cevabımda bir daha ki yazıya kaldı.