Bir arkadaşının evinde buluştuk Filinta Önal’la, anlatsın bize babası büyük usta Ahmed Arif'i dedik. Bizi kırmadı ve öylesi keyifli bir söyleşi gerçekleşti ki, anlatılmaz Ahmet Arif ancak okunur dedik…

33 kurşun”, “Anadolu”, “İçerde”, “Terketmedi Sevdan Beni” ve “Adiloş Bebe” şiirlerinin büyük şairi Ahmed Arif’in, ölümünün 24’üncü yıldönümünde oğlu Filinta Önal ile buluşup, babasını anmak adına bir söyleşi gerçekleştirdik. Radyocu genel yayın yönetmeni ve Filinta’nın üniversite yıllarından okul arkadaşı Mutlu Günhan Özcan’ın evinde bir akşamüstü rastladık Filinta Önal’a. Bize babanı, o büyük şiir üstadını anlat dedik, kırmadı bizi ve başladı anlatmaya, bizde aldık elimize kalemi koyulduk yazmaya…

Ahmed Arif Kimdir?

Ahmet arif şiirleri ve hayata karşı duruşu ile örnek alınacak insan, kaç kuşağın kavgalarına, sevdalarına tercüman olmuş bir büyük şair. Babam Ahmet Arif, 2 Haziran 1991’de aramızdan ayrıldı. Şiirlerinde hep ezilenlerden yanında oldu ve ezilenlerin kardeşliğini vurguladı. Şiirlerinin toplandığı tek kitabı “Hasretinden Prangalar Eskittim” 1968’de yayımlandı. Arif’in tek şiir kitabı, Türkiye’de en çok basılan kitaplar listesinde yer aldı. Ahmet Kaya, Cem Karaca, Cıwan Haco gibi sanatçılar Babam Arif’in birçok şiirini besteledi.

Babanızın İsim ve tahsil Hikâyesini anlatır mısınız?

Önce bilmeyenler için bir soyadı açıklaması yapalım. Ahmet Arif’in soyadı “Önal”, ancak “mahlas” olarak babasının adı olan “Arif”i kullanmış. Nüfus cüzdanındaki ismi ile Babam, Ahmet Hamdi Önal 23 Nisan 1927 de Siverek’te doğmuş. Doğum tarihinde Ulusal Egemenlik ilan edildiği içinde, bu tarih çok hoşuna giderdi. Dedem Arif Hikmet, Harran Kaymakamı imiş o yıllarda. Babamın doğduğu yıllara bakıldığında o yörede sıkıntılı hareketli yıllar var. Şeyh Sait isyanlarının etkileri de o yıllarda sürmekte. Yöre, bölge sıkıntılı ve babamda zeki çocuk olduğundan, oralarda okuma şansının da olmadığından, dedem - babamı parasız yatılı sınavına sokuyor ve Afyon’a yoluyor. Leyli meccâni eski adı ile yeni adı parasız yatılı okumak için Afyon’a gitmiş babam. Babamın Afyon Lisesi yılları sürekli okuyarak geçmiş. Türkiye'de o dönemin en iyi okullarından biri. Dünya Edebiyatının hemen hepsini okuyor. Cumhuriyetin ilk idealist öğretmelerinden eğitim alan kuşak. Bununla da gurur duyardı. Ben 'Cumhuriyet çocuğuyum, eğitimimi çok iyi hocalardan aldım' derdi. Yazmaya bu yıllarda başlamış zaten. Babamın şairlik hayatında Eğitimin önemli olduğunu belirtmek isterim, yoksa yoksul bir çocuk Anadolu’dan çıkıp gidecek, ondan sonra şair olacak ta, eserleri dillerden dillere dolaşacak türkü olacak, şarkı olacak, bestelenecek. Afyon lisesinden sonra askerlik ve daha sonra Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde Felsefe bölümünde öğrencilik yılları başlıyor. İşte Hapis zamanları da bu yıllara denk geliyor zaten.

Zor yılları üniversitede mi başlıyor Ahmed Arif’in?

Daha kitabı çıkmamış Ahmet Arif’in, kâğıtlara yazılmış elden ele dolaşan şiirleri yüzünden yargılanıyor ve cezaevinde yatmaya başlıyor. Günümüzde de kitabında basılı olan 6-7 şiiri yüzünden komünizm propagandası yaptı diyerek, tutuklu yargılanıyor. İşte işkence ve eziyet dolu günleri başlıyor babam Arif’in. Eğitimi yarıda kesilmiş, işkencelerde ölümden dönmüş, fazla anlatmazdı da sonradan öğrendim işkencede ölüp diriliyor. Bunları yaşatacaksın bir üniversite öğrencisine şiir yazmış diye, insanın aklı almıyor. Tabi bu zor yıllarda babam, babasına da hasret kalıyor. Daha sonra babası vefat edince büyük bir üzgünlük yaşıyor. Hep anaya babaya hasret kalıyor yüreği ve bu nedenle dedemin adı olan Arif mahlasını alıyor. Dedem Arif Hikmet adından Arif i alıyor ve Ahmet Arif adı ile şiirlerini yazıyor, günümüzde de böyle tanınıyor. Babamın adı bende yaşasın düşüncesi ve ona olan özlemdir Ahmet Arif ismi kısaca.

Babanız ile ilişkileriniz ve şiirlerinden bahseder misiniz?

Babam beni ve hayatımı çok net yönlendirmeden desteklerdi; ama özellikle Matematik ödevlerini beraber yapardık. Mükemmel bir matematik kafası vardı babamda, onun sayesinde matematik derslerinde hep başarılıydım. Edebiyat derseniz… Biz 12 Eylül kuşağı, pek de yaratıcı olmayan edebiyat derslerini sevemedik. Failatünler, Divan edebiyatı bizim kuşağa komik gelirdi. Saraydaki birilerine dalkavuk edilmiş şiirler olabilir bunlar fakat ben önemsemezdim bu şiirleri. Halk şiiri daha önemli benim için ve Babamın bu güne kadar gelen tüm şiirleri denklem gibi biraz fazla ince düşünülmüş ve hesaplanmış şiirlerdir, halk şiirinden beslenir. Hani bir “metafor” olarak örnek vermek gerekirse, ben bir Heykel sanatçısıyım. Şiiri yapıya benzettiğimizde mesela “Nazım”ın yazdığı şiirde eşsiz çok sağlam bir iskeleti olan anıtsal betonarme yapı gibidir şiir. Babamın şiirleri ise, herbir taşı tek tek elle yontularak, taşların aralıkları incelikle tesviye edilmiş, harçla doldurulmuş taştan inşa edilmiş tek bir yapı gibidir. Her noktası sabır ve ustalıkla sindirilmiş, demlenmiş mısraları vardır Ahmet Arif’in. Şaka gibi gelir kimilerine, ama bazen bir dize için 17 yıl beklemiş bir şair var karşımızda. Ahmet Arif var. Başkaları iki sözle şiir olabilir diyebilirler, ama o şiirlerine emek veriyor ve böyle olmalıdır diyordu. Çok ince hesaplanmış bir denklem gibidir babam Ahmed Arif’in şiirleri, içinden ufak bir virgülü bile çikaramaz, tek bir sözcük ekleyemezsiniz. İmge ve müzik bozulur. Şiirlerinin tam kıvamında olması gerektir, nitelikte-kalıcı olması onun için namustur. Arif bize yakışan şiiri yazalım demiş ve yazmıştır. Hani bizim heykel mesleğinden örnek verirsek harcı sulandırmamış. Harcı sulandırsaydı belki 10 tane kitap çıkartırdı ama bunu yapmamış. O harç ile depremlere dayanabilen bir bina inşa etmiştir Ahmed Arif…

Siz şiiri değil heykel sanatını seçtiniz…

Ankara Hacettepe güzel sanatlar heykel bölümü mezunuyum. Öğrenim hayatım hayal kırıklığı olmuştur bende. Yani bize mesleği bilenler yapar, bilmeyenler öğretir genellikle. 12 Eylül'ün tüm artçı etkilerinin hissedilmeye devam ettiğizamanlardı. İlerici ve yetenekli öğretim elemanları öldürülmüş, işten atılmış, kalanlar sindirilmişti.Bir gecede profesör olan kimseler ve onların öğrencilerinden oluşan, çoğunluğu taşralı, vasat memur zihniyetli kimselerin verdiği eğitim ile hayal kırıklığı içinde okullarda hayal kırıklığına uğrayan bir kuşaktır bizim kuşağımız. Her zaman kendimi yetiştirmenin peşinde oldum. Kimden ne alabilirsek almaya çalıştık ve bu gün işini düzgün yapan birer sanatçıyız. Bununla da gurur duyar bizim kuşak.

Size Göre Babanız Ahmed Arif?

Unutmadığım Ahmet Arif’in; çok net ve dürüst adam olduğudur. Bu çağda böyle net insanlar olamıyor. Dostuna dost, düşmanına düşman, bir söz ağzından çıktı ise arkasında duran biriydi babam. Tavır adamıydı ve her dönemde tavır almak zordur, onu bir ömür sürdürebilmekse daha zordur. Babamın ve o kuşağın işi idi tavır almak ve o tavrın arkasında durmak. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümünde okudu. 1940-1955 yılları arasında değişik dergilerde yayınladığı şiirlerinde kullandığı kendine has lirizmi ve hayal gücüyle Türk edebiyatındaki yerini aldı. Türkçeyi en iyi kullanan şairlerdendir. Ankara'da evinde 2 Haziran 1991 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu benim ellerimde yaşamını yitirdi.

Babanızın kimliğini yıllarca cebinde taşıdığı konusu nedir?

Ahmed Arif geç evleniyor ve de geç baba oluyor. Bunda yaşadıklarının da etkisi var. Yaşamın dayatması denilebilir. Yaklaşık 40'lı yaşların başında evlenmiş. 45'inde de baba olmuş. Geç evlenmiş geç baba olmuş ve beni çok seviyordu. Hiç normal bir hayatı olamadı ki Ahmet Arif’in, üniversite yıllarında başlayan tutuklamalar, bir öğrenciyi şiir yazdı diye 1951 solcu avı operasyonuyla, ölümlere götürüp getirmeler acıdır. Şairi fişleyeceksin, sülalesini fişleyeceksin, iş güç vermeyeceksin, ona hayatı zindan edeceksin. Eee! haliyle bu tarz rafine insanlar tabi ki evlatların kimliklerini yıllarca cebinde de taşırlar yüreklerinde de taşırlar.

Neden “Filinta” ismini seçmiş şair?

Babamın hapishaneden rahmetli arkadaşı Kenan Yaşlıçam anlatmıştı. “Babamla hapishanede aynı ranzada altlı üstlü yatarlarmış, neden “Filinta” ismi koyduğunun hikâyesini ondan dinlemiştim. Babam, Kenan amcaya bir gün demiş ki “Ya! Kenan eğer ben bir gün bu hapishaneden ölmeden çıkarsam, evlenirsem bir de oğlum olursa adını Filinta koyacağım. Şöyle Aslan gibi filinta gibi olsun demiş. Kenan amca ise ya Ahmet yapma, hayal kurma belki evlenemezsin, hadi evlendin çocuk olmadı, oldu diyelim erkek olmadı da kız oldu? Ne yaparsın demiş. Kızda olsa “Filinta” koyarım demiş ve hayata böyle tutunmuş babam.Benim adım ile ve doğacak “ben” sevdası ile. Yapma demiş Kenan amca, çocuğu damgalayacaksın! Doğmuşum, sonra ismimi Filinta koymuş; benim ismim onun kendi karakterini ve ruh halini yansıtıyor. Tüm psikolojisini ve varoluşunu yansıtıyor Filinta. Bende ismime benzemek adına bana yakışanı yapmaya çalışıyorum." Ve gördüğünüz gibi ben Ahmet Arif ile babamla ömür boyu FİLİNTA…