Ödüllü Makale Türkiye Neden Suç Cenneti

Herkesin sorduğu bir soruyu kıymetli bir arkadaşımız da sormuş , analiz etmiş , cevaplamış , kaleme almış ve yılların tecrübesiyle bir de öneride bulunmuş. Bizede bu ödüllü makaleyi bir kez daha paylaşmak kaldı. Buyrun kocaman bir soruya Türkiye'deki kendi halinde bir hakimin verdiği cevap. Yazan Hakim Mustafa Necati Daştan , Başkent Postası için ; derleyen Gazeteci Murat Genç...

Türkiye neden suç cenneti?

KIRMIZI IŞIK TEORİSİ

Kural; "İnsanların Kırmızı ışıkta geçmesini önleyemiyorsanız yaşadığınız ülkenin bir suç cennetine dönüşmesini de önleyemezsiniz."
Nasıl mı? Yakından görelim:
Kırmızı ışık bir sembol, kurallara uymayı belirleyen bir sembol. Asıl olan şudur: Bir ülkede devlet tarafından konulan kurallar rahatlıkla ihlal edilebiliyorsa o ülkede suç işlemek alelade bir alışkanlık ve üstün bir davranış haline gelebilir. Zira bu durumda sarsılan devlet otoritesidir. Akabinde dejenere olan ise bilinçaltımızdaki kurallara saygı algısıdır.
Otoritesini koruyamadığınız devletin hiçbir gücünü ve fonksiyonunu koruyamazsınız. Güvenlik ve kanunlar buna dahildir.
Suç, toplumdaki güven ve huzur ortamını zedeleyen ve nihayetinde kamu otoritesine başkaldırıyı sembolize eden eylemlerdir. Suç oranlarındaki yükselme, bir ülkenin refah seviyesi ile ters orantılıdır. Suç bir başka yönden umulanla ulaşılan arasındaki farkın ortaya koyduğu duygusal travmanın bir sonucudur. Suç, bir anomali durumudur.
Hukuk öğretisindeki caydırıcı teoriye göre, bireyler rasyonel varlıklardır. İnsanlar acı ve zevk tercihleri arasında bilinçli olarak hazzı seçer ve açıdan uzaklaşırlar. Bu nedenle caydırıcı teorinin önde gelen teorisyenlerinden Bentham, suç için öngörülen cezanın vereceği acının, hazdan daha fazla olması gerektiğini ileri sürer.
Cezaevine girmenin toplumsal bir rajon olarak prim yaptığı ülkemizde cezalardaki haz-acı dengesinin peşinen bozulduğunu söylemek ise şaşırtıcı değildir.
Kırık Camlar Teorisi
"Suçlarla mücadeleyi nasıl başardın" sorusuna New York’un Efsane Belediye Başkanı Giuliani’nin cevabı şöyle olmuştu.
"Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından bir tanesi kırıldığında, o camı hemen tamir ettirmezseniz, kısa sürede, yoldan geçen herkes eline bir taş alıp, binanın tüm camlarını kırar. Benim yaptığım şey ilk cam kırıldığında onu hemen tamir ettirmek oldu. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Benim yaptığım ilk konan çöp torbasını kaldırtmak oldu."
Çünkü siz bunu yapmadığınızda insanlar o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, diğer camları da kırıyorlar. Ardından daha büyük suçlar geliyor; bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.
Bunu anlayan New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüş. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, hatta içki şişelerini yola atanları bile yakalayıp haklarında işlem yapmış.
Kırık Cam Teorisi" ABD’li suç psikologu Philip Zimbardo’nun 1969’da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmişti.
Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı.
Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Olup bitenleri gizli kamerayla izledi.
Bronx’taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı.
Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi, sağlam kalan otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdılar. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (yani zengin beyazlar) da olaya dahil oldular.
Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale geldi. "Demek ki" diyordu Zimbardo, "İlk camın kırılmasına, ya da çevreyi kirleten ilk çöpe, ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.