davutzat @ gmail.com

Yılbaşı Geldiğinde

Yıl dediğimiz süreç, dört mevsimin sırasıyla devir etmesinden meydana gelen bir tabiat olayı mıdır sadece. Ya da blok halinde koca bir 365 günün bildik şekilde rutin tekrarı mı? Bu zaman dilimi içinde neler neler oluyor kim bilir, her birimiz için ayrı anlamlar ifade eden. Kimisinde hüznü barındıran, kimisinde ise neşeyi misafir eden! Bazen birilerimizi içimizden alıp götüren, bazen de hasta yatağa mahkûm eden…  

Evet, işte bir yıl daha gelip geçti hayatımızdan. Yeni bir yıla daha ulaşmış bulunuyoruz. Üzülsek mi, yoksa sevinsek mi? Sizce hangisini yapmamız daha anlamlı olur dersiniz? Gerçi benim için ayrı bir manası da var yılbaşlarının. Ben her yılbaşı geldiğinde gerçek yaşımı da bir üst sayıya katlıyorum. Yani bir yıl daha büyüyorum. Ya da yaşlanıyorum! Eskiden heyecanlanır sevinirdim her yeni yılbaşında; bir yaş daha büyüdüm diye. Şimdi ise eski sevincin yerini tamamen hüzün aldı. Artık geri geri asılıyorum, deyim yerindeyse. Çünkü her geçen gün gibi, her geçen yılda daha bir ölüme yaklaştığımı hissediyorum. O yüzden de yılbaşılar bana daha bir dokunaklı geliyor. Hem yılın yenilenmesi, hem de yaşımın ilerlemesi nedeniyle... Ben geçirdiğim eski yıla; “hoşça kal” diye el sallarken, ölümde bana: “gel gel” ediyor, der gibi geliyor… Ne yaman çelişki değil mi? 

Zaten yılbaşı geldiğinde televizyonlarda izlediğim o görüntülere şaşırdığım kadar, inanın hiç bir şeye şaşırmıyorum. Zira insanların ömründen bir yıl daha gitmesine bu kadar sevinmesi, eğlenmesi doğrusu bana çok da mantıklı gelmiyor.  Temelini Hıristiyan, Yunan, Bâbil ve Roma geleneğinden alan bir inanışın, bizim toplumumuzda bu derece yer edinip, kanıksanmasını da gerçekten anlayamadığımı ifade etmeliyim!  Hem de bize ait olmayan bir kültürün ne amaçla kutlandığını ve neye hizmet ettiğini hiç düşünüp, sorgulamadan… Oysa bizimde çok değerli günlerimiz vardır hiç kuşkusuz, kutlanılası… Amma velâkin aynı hassasiyetin gösterilmemesi de ayrı bir elem olan..!   Şair ne güzel ifade etmiş bu hicranı;  “Eski çınar şimdi noel ağacı; Dallarda iğreti yaprak utansın!”  diyerek…

Bence bir yılın ardından muhasebesi yapılacak asıl konu; zorluklarla hayatı göğüsleyenlerin hatırlanması ve geride kalan yılı nasıl geçirdikleri olmalı. Yarınlar açısından onları nelerin beklediği düşünülmeli. Şayet insanlık adına bir kritik yapmak gerekirse! Çünkü onlar hayattan ne piyango bekliyor, ne de Hıristiyan âleminin noel babasını! Bilirler ki, bunlar, sadece bir hayalden ibarettir. Koca bir yılı imkânsızlık, savaş mağduru, hasta ve iflasla geçiren dertli insanlar için hayat gerçeği, yeni yıl ve yılbaşı hayallerinden çok daha farklı, daha dokunaklı, hatta acıklıdır.  Yoksa ne halk sanatçılarını o gecede TV ye çıkmama prensibini bozması, ne dansözlerin oryantalist hareketleri, ne de sanatçıların sahne almaları ve mali denetime tabi tutulmaları  onların ilgi alanında değildir. Onlar hayat piyangosunun kendilerine tersten vurmasının telafisi peşindedirler. Tabak kıran, hindi bayramı yapan ve çılgınca kutlanan eğlenceler, onların üzüntüsünü bir kat daha artırmaktan başka ne işe yarar ki? Zira bu insanlar aç karınlarını nasıl doyuracaklarının ve kışın soğuğunu ne şekilde geçirip, bahara ne şekilde çıkacaklarının derdindedirler. Çünkü hayat aman aman bir debdebe yaşayabilme fırsatını onlara vermemiştir. Anadolu insanının yaşamında yılbaşı eğlenceleri, olsa olsa bir lükstür ancak… Sırf bu yüzden; bizim kültürümüz, dini ve milli benliğimizle hiç de uyumlu ve alakalı olmayan yılbaşı kutlamalarını, yaşamlarına misafir etmez onlar... 

Bir milat yılı daha sonlanırken, kendim ve benimle birlikte aynı günde doğmuş olanlar için; yeni yaş gününün, sizler için de; yeni miladi yılın, hayatınızda bir milat olmasını diliyorum.    Savaş, kan, gözyaşı ve zulümlerin son bulması temennilerimle…