IMF yani International Monatery Fund, finansal olarak zor duruma düşmüş olan ülkelerin borç almasına yarayan bir kuruluştur. Ülkemizin ve dünya siyasetinin ekonomisini belirleyen bir unsurdur aslında zaman zaman. Kimi ülkere can suyu kimi ülkeleri ise batıran ekonomik yapı. Peki özünde nedir bu IMF ve ne zaman doğdu?
Bunun için önce Bretton Woods Sistemi ni ve IMF ile arasındaki bağı incelememiz gerekmektedir.
Bretton Woods Sistemi ve Sonrasında IMF’nin Uluslararası Finansal Sistemde Değişen Rolü ve IMF’nin Fon Kaynakları
Bretton Woods Sistemi
İkinci Dünya Savaşı sonrasında 1944 yılı Temmuz ayında Amerika Birleşik Devletleri’nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods kasabasında 44 ülkenin katılımı ile gerçekleştirilen konferans ile dünya ticaretini geliştirici finansal sistem üzerinde görüşmeler sağlanarak anlaşma imzalanmıştır. 44 ülkeyi temsil eden yaklaşık 730 delege”Uluslararası Para Anlaşması” ile uluslararası ödemelerde kullanılacak yeni bir sistem geliştirilmiştir. Bu konferansa gelen devletlerin yarısından fazlası az gelişmekte olan ülkelerdir. Ayrıca Romanya dışındaki sosyalist ülkeler fona üye olmamış ve sistemin dışında kalmışlardır.Aynı zamanda Bretton Woods sisteminin kurulma sebeplerinden biri olan 1930 yılında yaşanan ekonomik buhran ve hemen ardından gelen dünya savaşı ile ekonomisi dibe vuran ülkeler, uluslararası alanda yaşanan para değişiminin duraksama noktasına gelişi ve savaş sebebiyle ülkeler arası alım satım ticaretinin durması, uluslararası alanda tekrar parasal döngünün düzelmesi ve ekonomik istikrarın sağlanması için böyle bir sistemin kurulması amaçlandı.
Bretton Woods Konferansında başlıca iki plan görüşüldü. Bunlar;İngiltere’den J. M. Keynes tarafından hazırlanan Keynes planı ile, ABD’denHarry Dexter White tarafından hazırlanan White planıdır (FONDS MONETAIRE INTERNATIONAL, 2001:9).
a. Keynes Planı
Keynes çok taraflı bir ödemeler sisteminin gerçekleştirilebilmesi için bir kliring birliğinin kurulmasını öngörmüştü. Ödemeler bilançosu fazla veren ülkelerin dış dengeyi sağlamak için çaba harcamaları planda kabul edilmiş,kliring birliğinde her ülkenin kendisine tahsis edilen kota ile sınırlı kalmak şartıyla çekme hakkına sahip olması ve uluslararası ödemelerin Merkez Bankalan arasında ”bancor” ile gerçekleştirilmesi öngörülmüştü. Keynes,Merkez Bankalarının belli aralıklarla karşılıklı olarak alacak ve borçlannı bancor ile açıklamaları ve bu alacak ve borçların iki ve çok taraflı olarak birlik içinde denkleştirilmesini savunmaktaydı. Keynes’e göre, “bancor”un paritesi altın ile ifade edilmeli, fakat altın sadece hesap birimi olarak kalmalıydı. Ülkeler ellerindeki altınla bancor satın alabilmeli, ama bancoru albna çevirememeliydi(KARLUK,l998:417).
Planda dış fazla vermeyi caydırmak amacıyla bir tür negatif faiz yürütülmesi, ülkeden revalüasyon yapmasının ithalat kotalarım kaldırmasının, genişletid maliye ve para politikasının uygulanmasının istenmesi gibi önlemlere yer verilmişti. Keynes planının önemli bir yönünü oluşturan bu özellik, dış dengesizlikleri giderme yükümlülüğünün dış fazla veren ülkelere de yüklenmesi arzusunu yansıtmaktaydı. Keynes, mümkün olduğu ölçüde siyasi çevrelerin etki alanı dışında kalabilmesi için, birliğin idaresinin teknik personele bırakılmasını istiyor, İMF’nin merkezinin New York’ta olmasını öneriyordu. İMF’nin merkezinin Washington’da kurulması halinde ABD yönetiminin ve Hazinesinin etkisi altında kalacağından endişeleniyordu. Keynes planı uluslararası ilişkiler açısından demokratik bir nitelik taşımasına, radikal sayılabilecek kimi unsurlar içermesine ve yıkılmış Avrupa’nın çıkarlarını gözeten bir plan olmasına rağmen, Bretton Woods Konferansında kabul görmedi. Lord Keynes’in akademik otoritesi ABD’ningücü karşısında yetersiz kaldı (SCHWARTZ.P., 2000:28).
b. White Planı
Bretton Woods sisteminin temelini oluşturan White planı, Keynes’in planına göre daha karışık bir plandı ve ABD ‘nin savaş ertesindeki büyük ekonomik gücünü kurulacak olan uluslararası para sistemine yansıtmayı amaçlamaktaydı. Bu bağlamda, plan iki kurumun kurulmasını öneriyordu: “BirleşmişMilletler İstikrar Fonu” ve “Dünya Bankası”.White planı istikrarlı ve sabit döviz kuru sistemi kurmayı ve döviz kontrollerinden uzaklaşmayı amaçlamaktaydı. İstikrar Fonunun 5 milyar dolar olması, dış ödernede zorlukla karşılaşılan ülkelere bu fondan kaynak tahsisinde bulunulması öngörülmekteydi. White planı ancak dış ödemeleri yapısal olarak açık veren ülkelerin kur ayarlaması yapmalarına izin veriyordu. Planda para birimi sabit altın paritesine dayanan “unitas” olarak belirlenmişti. Bir unitas on ABD doları olarak kabul edilmişti. Keynes planının aksine dünya para sisteminin altın esasına dayandırılması isteniyordu (KARLUK,1998:417). White planı, bütün ülke paralannın değerlerinin altın ile ifade edilmesini ve sadece ödemeler dengesinde yapısal değişmeler meydana geldiğinde devalüasyon yapılmasını savunuyordu. Plan doların değerini altına bağlamış,bir Ons altının fiyatının 35 dolar olarak belirlemişti. ABD Merkez Bankası ise,çıkaracağı dolarlar için %25 parasal altın stoku bulundurma şartını kabul etmişti. Aynı zamanda doların altın konvertibilitesi tamdı. ABD Merkez Bankası diğer ülkelerin Merkez Bankalarının talebi halinde dolarları 1 Ons: 35 dolar paritesi üzerinden altına çevirmeyi taahhüt etmişti. Planda para ve ödeme sistemi olarak altın kambiyo sistemi kabul edilmişti. White planı istikrar fonunun üye ülkelerin hükümetlerinin seçtiği yöneticilerle idare edilmesini, yöneticilerin oy sayılarının ise kotaları ile orantılı olmasını öngörüyordu. Bu açıdan, White planı ABD’nin mevcut durumuna ve koşullarına uygun bir görünüm taşıyordu.
Bretton Woods anlaşmasında White planı tercih edilmiştir ve uluslararası para sisteminin kurallarını belirleyen bu anlaşma, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) kurulmasına karar vermiştir. Bu kurumlar, 1946 yılında, yeterli sayıda ülke anlaşmayı imzalayınca faaliyete geçmiştir.
Sonuç olarak; Dolar, altına dönüşebilen tek para birimi olarak kabul edilmiş ve 1 ons altın 35 dolar olacak şekilde düzenlenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri dış talep olduğunda doları bu tutar karşılığında altına çevirmeyi kabul etmiştir. Diğer ülke birimlerinin değeri de dolara göre belirlenecektir.Anlaşmaya göre ancak çok özel ve düzeltilmesi olanaksız parasal dengesizlikler olması halinde herhangi bir ülkeye parasını dolara karşı değerini değiştirme izni verilmiştir. Bu gibi durumlarda öngörülmüş devalüasyon ve revalüasyon oranları en çok yüzde 10 olacak şeklinde karara bağlanmıştır. Bunun üzerindeki değişiklikler için IMF’in izni gerekmektedir.
Bretton Woods sisteminin ortaya koyduğu kurallar döviz kurlarında istikrar, kambiyo denetimi ve ithal kısıtlamalarının kaldırılması, yeterli uluslararası likiditenin sağlanması olmak üzere üç başlık altında ele alınabilir(ALPARjONGUN,1988:143-144).
Imf nin ön plana çıkması
Bretton Woods Sistemi’nde ABD doları aşır değerlenmiştir. Sistemi ayakta tutmak amacıyla yapılan Marshall Yardımı ve Keynes’in önerdiği para birimi olan Özel Çekim Hakkı SDR’nin oluşturulması gibi girişimler yeterli olmamıştır. ABD dolar Altın’a endeksli olduğu gibi 35 ABD doları karşılığında Altın satın almak da ABD’de mümkündü. Ancak ABD dolarının aşırı değerlenmesiyle zamanla ABD’nin altın rezervleri erimiş ve ABD dolarına olan güven de azalmıştı. Bunun önüne geçmek için 1971’de dönemin ABD Başkanı Nixon, IMF üyelerine hatta ABD Dışişleri’ne danışmadan bir karar almış ve 35 ABD doları karşılığında altın ödenmesine son vermiştir. Altın alıp satmak ancak serbest piyasada mümkün olmuştur. Nixon Şoku olarak adlandırılan bu olay sonrasında Bretton Woods Sistemi’nin sonu gelmiştir. Bunun akabindeki Smithson Anlaşması da sistemi kurtarmaya yeterli olmamıştır. 1976’da imzalanan Jamaica Anlaşması ile Bretton Woods Sistemi resmi olarak son bulmuştur.
Küresel alanda kâr arayışı süreci, uluslararası sermaye hareketlerini kısıtlayan önlemlerin kaldırılmasını gerektirmesi nedeniyle, gelişmiş ülkeler 1970’li yıllarda adım adım söz konusu sınırlamaları kaldırmaya başlamışlardır. 1973 yılında Almanya, Kanada ve Đsviçre, 1974 yılında ABD, 1979 yılında ingiltere, 1980’de ise Japonya, uluslararası sermaye hareketlerindeki tüm sınırlamaları kaldırmışladır. Daha sonraki yıllarda IMF’nin gelişmekte olan ülkelerde uygulanmasını öngördüğü geniş kapsamlı politika paketi içinde, konvertibiliteye geçiş ve finansal liberalleşmepolitikaları yer almıştır. Dolayısıyla IMF, sermayenin uluslararasılılaşmasının gereklerine uygun politikaların gelişmekte olan ülkelere genelleştirilmesi işlevini üstlenmiştir (Demir, 1999: 179-181).
Bretton Woods sabit döviz kurları sistemi sona erdikten sonra uluslararası para sisteminin temel niteliğinde, zorunlu olarak oluşturulan dalgalı kur rejimleri aracılığıyla çıkan değişim, IMF’nin rolünde önemli değişime neden olmuştur. Başlıca gelişmiş ülkeler döviz kuru politikalarını IMF’yi karıştırmadan kendileri düzenlediler. Bu dönemde genel olarak IMF’nin sabit kur sistemini desteklemede gelişmiş ülkelerin ödemeler dengesizliklerini finanse etmesi sona erdi. Zamanla IMF’nin ilgisi ödemeler bilançosunu finanse etme, iktisadi politikaların gözetimini üstlenme, teknik yardım ve üye ülkelerin ekonomileri ve uluslararası ekonomi hakkında bilgi sağlama bakımlarından gelişmekte olan ülkelere yöneldi. Gelişmiş ülkelere yönelik son IMF destekli programlar, genel anlamda dalgalı kur rejimlerine geçişten sonra 1977’de Đngiltere ve Đtalya’da uygulandı (Yoon, 2005: 182- 183; Carvalho, 2000: 3-17). Gelişmekte olan ülkelerin IMF kaynaklarından önemli miktarlarda finansman sağlayabilmelerinin temel koşulu, ödemeler dengesinde kronik problemler yaşaması ve makroekonomik uyum politikalarına şiddetle gereksinim duymasıdır. Fon kaynaklarının yanı sıra ülkenin, bu yöndeki politikaları üstlenme ve uygulamasındaki kararlığı ve Fon ile anlaşmaya varmış olması aynı zamanda özel finansman kredi kaynaklarına da erişebilmeyi kolaylaştırıcı yönde etki yapmaktadır. Burada ülke için önemli olan IMF’den sağlanan fonların miktarından çok Fon’la bir anlaşmaya varmış olmaktır. Böyle bir anlaşma, ülkenin içinde bulunduğu sorunları çözmek için niyetli olduğunu ve IMF’nin de bu niyeti samimi bulduğunu göstermektedir. Böylece ülke özel piyasalardan da borçlanma imkânına kavuşmakta ve bu borçlanmanın maliyeti nispi olarak daha düşük olmaktadır. Bu bağlamda IMF’nin uluslararası bir derecelendirme kuruluşu rolünü üstlendiği ifade edilebilir (Gür, 1997: 20).
1970’lerin ilk yarısında petrol fiyatlarının hızla artmasına neden olan eğilimler, gerek gelişmiş ülkelerde gerekse gelişmekte olan ülkelerde etkili olmuş ve dünya ticaretinin gelişme hızını yavaşlatmıştır. Gelişmiş ülkelerin ekonomik büyüme oranları petrolü olmayan gelişmekte olan ülkelerin ekonomisi üzerinde kısıtlayıcı olması nedeniyle finansal piyasalarda güven oluşturmak için Hükümetler, Merkez Bankaları ve Ticari Bankalar arasında uyum sağlama çalışmalarında IMF’nin rolü önem kazanmıştır. Bu dönemde IMF, finansal piyasalardaki gelişmeler ve Ticari Bankaların borçlu ülkelere yaklaşımlarının belirlenmesi, ülkelerin dış borçlarını yönetebilmelerine katkıda bulunmak ve Ticari Bankalarla yapıcı işbirliği kurmak vb. Konularda yoğunlaşmıştır (Apak, 1993: 24)
IMF’ye Genel Bakış
Bretton Woods sistemi ile birlikte kurulan IMF, bugün de uluslararası para sistemini yönetmekte ve merkez bankalarının merkez bankası gibi çalışmaktadır. IMF’nin temel fonksiyonu, ülkelere carî işlemler bilançosu açıkları ve finansal krizler gibi durumlarda geçici krediler açmaktır. Üye ülkeler IMF’den belirli bir miktara kadar (IMF’ye olan katkıları) otomatik olarak borçlanabilmektedirler. Bunun ötesinde borç almak için IMF’nin ileri sürdüğü bir takım şartları kabul etmek zorundadırlar.
IMF’nin kuruluş amacı ana sözleşmesinde, “Uluslararası parasal işbirliğinin geliştirilmesini sağlamak, uluslararası ticaretin dengeli bir şekilde gelişmesine yardımcı olmak, çok taraflı ödemeler sisteminin kurulmasına destek olmak, ödemeler dengesi sıkıntısı çeken üye ülkelere gerekli geri dönüş önlemlerini almak kaydıyla yeteri kadar maddi destekte bulunmak,üye ülkelerin ödemeler dengesi sorunlarının derecesini ve süresini düşürmek” şeklinde belirlenmiştir.
Ayrıca uluslararası refahı arttırmaya yönelik olarak uluslararası ticaretin ve işbirliğinin arttırılmasına engel oluşturabilecek düzenlemelerin ortaya çıkmasını engellemektir. Bunun için fon, ödemeler dengesi açıklarıyla karşı karşıya kalan ülkelere gerekli mali katkıyı sağlayacak, bu ülkelerin dış ticareti kısıtlayıcı önlemlere başvurmalarını önleyecektir. Fon’un üyelerine sağladığı imkanlar Dünya Bankası ve diğer mali kuruluşların sağladığı imkanlar gibi kredi niteliğinde değildir. IMF’nin imkanları düşük faizli ‘fon’, ‘imkan’ veya ‘kolaylık’ olarak tanımlanmaktadır. (Karluk, 1998)
IMF nin Finans Politikaları
IMF’nun üye ülkelere yönelik olarak izlediği finansal politikalar 4 grupta toplanır, Rezerv dilimi politikaları, Kredi dilimi politikaları, Acil durum destek politikaları, Borç ve borç servisi düşürme politikaları.(Eğilmez,2002)
Rezerv Dilimi Politikası, Ödemeler dengesi sorunlarıyla karşılaşan üye ülkelerin, IMF’ndaki kotalarının konvertibl paralarla ödenmiş kısmını derhal ve hiç bir koşula bağlı olmaksızın kullanabilmeleridir.
Kredi Dilimi Politikası, IMF’nun üye ülkelerin karşılaştığı daha uzun süreli sıkıntıları gidermekte izlediği politikalardır. Bu politikalar, Stand-by düzenlemesi, Genişletilmiş fon kolaylığı, Ek rezerv imkanı, Kredi hattı, Telafi Edici Finansman Kolaylığı’dır.
Acil Durum Destek Politikası, IMF’nun, üye ülkelerinin karşılaştığı acil durumlarda kullandırdığı imkan, Acil Yardım (Emergency Assistance) dır. Doğal afetlere maruz kalmış ülkelere yapılan bir destektir. Üye ülke kotasının yüzde 25’iyle sınırlı olmakla birlikte istisnai olarak bu tutar kotanın yüzde 50’sine çıkarılabilir. Bu kolaylığa IMF basit faiz oranı uygular, ek faiz uygulamaz. Geri ödemesinin de 5 yıl içinde yapılması gerekir.
Borç ve Borç Servisi Düşürme Politikası, IMF’nun fakir ve yüksek borçlu üye ülkelere borç ve borç servisi düşürme politikaları çerçevesinde kullandırdığı imkan, Fakirliği Azaltma ve Büyüme Kolaylığı (PRGF) dır. Düşük gelirli üye ülkeler için uygulanan PRGF imtiyazlı bir destektir. 5,5-10 yılda geri ödenmesi gereken bu kolaylığa binde 5 faiz uygulanır.
IMF’nin Fon Kaynakları
IMF’nin üye ülkelere imtiyazsız koşullarla kullandırdığı kredilerin kaynakları temel olarak kota ödemeleri yoluyla üye ülkeler tarafından sağlanmaktadır. Çok taraflı ve ikili borçlanma, kota kaynaklarına ek geçici bir takviye imkanı sağlayarak, sırasıyla ikinci ve üçüncü savunma hatlarını oluşturmaktadır. Borçlanma yoluyla temin edilen bu kaynaklar IMF’nin küresel ekonomik kriz sırasında üye ülkeleri desteklemesini sağlamada kritik bir rol oynamıştır. IMF’nin halihazırda 975 milyar SDR düzeyindeki toplam kaynağı, bir likidite tamponu ayrıldıktan sonra ve kredilendirme için sadece güçlü dış pozisyonu olan üye ülkelerin kaynaklarının kullanıldığı düşünüldüğünde, yaklaşık 715 milyar SDR (yaklaşık 1 trilyon ABD$) düzeyinde güçlü bir kredilendirme kapasitesine veya “ateş gücüne” dönüşmektedir.
Kotalar
IMF’nin temel finansman kaynağını oluşturmaktadır. IMF’nin her bir üyesi için, geniş anlamda dünya ekonomisindeki göreceli konumuna dayalı olarak bir kota belirlenmektedir. IMF toplam kota düzeyinin yeterliliğini ve üyeler arasındaki dağılımını değerlendirmek amacıyla düzenli olarak genel kota gözden geçirmeleri gerçekleştirmektedir. En son gözden geçirme (14. Gözden Geçirme) 2010 yılında tamamlanmıştır ve kota artışları 2016 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu gözden geçirme sonucunda kota kaynakları 477 milyar SDR (yaklaşık 660 milyar ABD$) ile iki katına çıkarılmıştır. 5 Aralık 2016 tarihinde, Guvernörler Kurulu, İcra Direktörleri Kurulunun sahip olduğu mevcut anlayış ve IMFC tarafından sağlanan rehberlik doğrultusunda ve 15. Gözden Geçirmenin 2019 İlkbahar Toplantılarına kadar ve en geç olarak 2019 sonbaharındaki Yıllık Toplantılara kadar tamamlanması hedefine uygun olarak 15. Genel Kota Gözden Geçirmesi çalışmalarına hız verilmesi çağrısında bulunan bir Kararı kabul etmiştir.
Çok Taraflı Borçlanma
Yeni Borçlanma Düzenlemeleri (NAB) yoluyla çeşitli üye ülkeler ve kurumlar IMF’ye ilave kaynak sağlayabilecek hale gelmiştir. Yeni Borçlanma Düzenlemeleri, uluslararası para sisteminde yaşanabilecek bir bozulmanın önünü almak veya olası bir bozulma ile baş edebilmek için IMF kaynaklarını takviye etmeye yönelik ikinci bir savunma hattı oluşturmaktadır. 14. Gözden Geçirme kapsamında gerçekleştirilen kota artışlarıyla koşut olarak NAB Şubat 2016’da 370 milyar SDR düzeyinden 1822 milyar SDR düzeyine çekilmiştir.
İkili Borçlanma Anlaşmaları
İkili Borçlanma Anlaşmaları kotalar ve Yeni Borçlanma Düzenlemelerinden (NAB) sonra üçüncü bir savunma hattı oluşturmaktadır. Küresel finansal krizin başlangıcından bu yana, IMF üyelerinin finansman ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla birkaç tur ikili borçlanma anlaşması yapmıştır. 2016 yılında, küresel ekonomide devam eden belirsizlikler göz önünde bulundurularak, üyeler revize bir borçlanma çerçevesi içerisinde ikili borçlanmaya erişimin devam ettirilmesine karar vermiştir. Başlangıç dönemi 2019 sonuna kadar belirlenmiştir ancak borç verenlerin onayı ile bir yıl daha uzatılması mümkündür.
İmtiyazli Borç Verme
Düşük gelirli ülkelere yönelik imtiyazlı borç verme ve borç hafifletme yardımları ayrı “katkı bazlı vakıf fonları” yoluyla finanse edilmektedir.
Belki başka bir yazıda global borç hukuku ile islam borç hukuku arasındaki farkı inceleriz.
Selametle.