veyseltanerucar @ gmail.com

Çocuk olmanın verdiği saflık ve doğruluk. İhtiyacımız olan şey belki de budur hayatta. Hep çocuk kalabilmek.

Geçen hafta oğlumla girdiğim bir diyalog bana bazı kavramlara bu yönde bakmam gerektiğini hatırlattı tekrar. İşte o yüzden yazıya çocuk kalabilmenin önemi diye başladım. Geçenlerde bizim oğlan okulda arkadaşıyla kavga etmiş. Duyunca çok şaşırdım. Pek kavgacı bir ruhu yoktur oysa. “Onu buna sürükleyen bir şey olmalı” diye düşündüm. Düzeltiyorum; “Onu buna sürükleyen çok çok önemli bir şey olmalı” diye düşündüm. Çünkü başkasının canını yakmanın günahını iyi bilirdi oğlum.


“Ne oldu?” diye sordum. “Baba o çocuk kankamın canını yaktı, bende onun canını yaktım”. “Oğlum” dedim “Canını yakanı affedecektin hani, öyle konuşmuştuk”. “Baba” dedi “Anlamıyor musun kankamın canını yaktı. Ve biz haklıydık. Ben onu koruyorum oda beni koruyor”. “Hmm! Tam anlayamadım” dedim “bu kanka nedir?. Arkadaş gibi bir şey mi acaba?”. “Evet” dedi, “Ama daha samimisi”. “Kardeş mi?” “Olabilir”. Baktım kelimeyi hatırlayamadı, “Ha sen dosttan bahsediyorsun” dedim. “Evet” dedi. “Tamamdır iyi yapmışsın çok hırpalamasaydın” dedim. “Yok! Ben sadece kankamı korudum, aldım çocuğu yere attım onunda canı yanmış” dedi. “Kızdın mı” dedi, “Hayır dedim oğlum tam tersine haklısın aferim hep böyle yap”.

Kızmıştım ama oğluma değil. Bize! Kendime,herkese. Ve toplumun aklının dağınık odalarında bir kavram daha düzene girmeli diye düşündüm. Kendi aklım gibi. Dostluk!

Bu kavramlar da diğer kavramlar gibi çocukken saf halini koruyor ve büyüdükçe üstü ihanetler, ihtiraslar, çıkarlar, menfaatler yani kısaca olumlu olumsuz tecrübelerle kaplanıyor. Yosun tutmuş elmas gibi. Keşke tecrübelerimizi bu kavramların önüne geçirmeden yaşayabilsek. Ne ala. Ama çok zor.
 Vefa üzerine hasbihal ettiğimiz bir kişi “Vefa tek taraflı olursa insanı yorar kardeşim. Ama yorulsak da, biz vefamızı yani insanlığımızı kaybetmeyip yolumuza devam etmeliyiz” demişti. Ve bunu söylerken hiçte gocunur bir tarafı yoktu.

Bizler; “Bana bunu nasıl yapar” diyerek şişmiş bir benlik kazanıyor, bir yandan da birçok insan kaybediyoruz. İşte bu yüzden dostluk; yalnızlığı göze alıp koca yürekli olabilmektir çoğu zaman. Çünkü vefa göstererek yaptığınız dostluklar beklediğimiz oranda geribildirim  göstermeyebilir ve sizi yalniz hissettirebilir. İşte o yüzden ancak koca yürekli insanlar gerçek dost olabilirler. Çünkü onlar sadece kendileri için değil, ülkesi ve başkaları için yaşamayı becerebilenlerdir. Gerçek dostlar dostunu düşünendir. İyi gününde kötü gününde varlığını hissettirendir.

İnsan kardeşini, ailesini, akrabalarını seçemez. Ancak dostunu seçebilir. İşte bundandır ki hepimiz kendimiz gibi olan, kendimize yakın gördüğümüz kişileri dost ediniriz. Yine bundandır ki; başkalarının dostluğu üzerinde konuşurken kendi dostluğumuzu yani yüreğimizin büyüklüğünü de teraziye koymalı, bizim oğlan gibi dostunun canı yandığında neleri alıp yere çarptığının muhasebesini de hakkaniyetli bir şekilde yapmalıyız.


Biliyorum ki; üzeri yosun tutmuş, manadan kopmuş bu değer de diğer ahlaki değerlerimiz gibi kafamızın içinde dağınık bir oda misali.

Hayatımızda ki yerinin tecrübelerimizin kötü örnekleri ile refere edildiği ve manasının kaybolup sadece lafızının zikredildiği bu değerlere sahip çıkmamız ve sürekli “Nerede o eskiler” diyerek yakınmak yerine, kendi yaşantımızda da değer atfetmemiz ümidiyle.
Dostunuz bol olsun.


Selametle
Veysel Taner Uçar