veyseltanerucar @ gmail.com

Vakıf ve vaakıf kelimeleri aynı kökten gelir. Vaakıf sıfat olarak  bir konuya hakimlik ve hatta o konuda uzmanlık demektir. Bilen farkında olan anlamındadır.

Vakıf ise toplum yararına çalışan,bir veya birçok kişi tarafından kurulabilen kuruluştur. Yani yardımlaşma ve dayanışma ruhunun vücut bulmuş halidir. Vakfetmekte bu kurumlara yapılan hizmet yardım.

Bir kişi çalışarak teknik bilgi ve donanımları elde ederek bir konu üzerinde farkındalığını arttırıp-uzmanlaşıp o konuya vaakıf olabilir.Yine kişi; elinde olan malı devlete vakfedebilir. Dil kökünü kelime içeriğini dilbilimcilere ve işin uzmanlarına bırakalım. Amacım tanımlarla sizi boğmak değil zaten. Peki ya bu kelimelerin mana olarak, anlatmak istediği şeylerin dil kökü gibi aslında aynı şeyler olduğunu söyleyebilir miyiz? Belkide teknik olarak evet ama mana olarak hayır. Çünkü teknik olarak hepimizin bildiği şeyler. Ancak hepimizin bilmediği ya da bilmek istemediği, yahut ne bileyim aslında bildiği ve işimize gelmediği için, belkide kendimize hakim olamadığımız için bilmezden geldiğimiz mana ve ruh gibi bir yanı var bu konunun. Şu soruyla sert bir geçiş yapalım. Ne için hayır yapıyoruz? Ne için vakfediyoruz?

İşte bu konular üzerinde biraz düşününce bilincimizin yerinde olmadığını bile düşünmüyor değilim.

Neden mi?

Türkiyede 100 bine yakın vakıf ve dernek bulunmaktadır. Ne için kurulduğu belli olmayan hergün haberlerde dolandırıcılığı yada sahtekarlığı ile kendinden söz ettiren vakıfları gündeme dahi almadan; içi gerçekten hizmet aşkıyla yanan,ömrünü ailesini canını ve malını hizmete adamış,seherlerde kalkıp bir yumurta için bile kapı kapı gezen yiğit kadın ve erkeklerin dolu olduğu vakıflardan ve derneklerden bahsediyorum. Bu vakıflara yaptığımız yardımları ne için yapıyoruz? Üzülerek söylüyorum ama bir çoğumuz nefsimizi rahatlatmak için. İhtiyaç sahibi bir ailenin elektrik faturasını ödediğimizde bir çoğumuzun nefsi eve gelip kafasını yatağa koyduğunda “Ne iyi adamsın, ne güzel yardım yaptın” diye kendine pay çıkartmıyor mu? Sabah kalktığında sanki bir balo daveti anlatırcasına akşam ki hayrını başkalarına , aslında çok üzülmüşte üzüntüsünü anlatıyormuş gibi anlatmıyormu nefsimiz. Ne güzel adamsın desinler diye. Aslında başka şeylerin altına sığınarak zamanımızın, malımızın, canımızın en işe yaramayan, en boş yerinden ayırdığımızı verdiğimizle övünüyoruz. Övünüyoruz dostlar çünkü vaakıf değiliz.

Peki vakfetmenin vaakıflığına nasıl ulaşılır? Ördeğin suya iştiyaki gibi, ruhun letaiflere iştiyaki gibi birbirine özlem duyan bu iki kelimeyi manada birleştirmenin yolu içinde olmaktır. Uzakta olan unutur. Unutmasa dahi ve hatta özlem duysa bile içinde bulunduğu hal onu bu vaakıflığa ulaştırmaz. Çok hayır yaparak,vakıfların kapılarında yatarak konuya vaakıf olunmaz. Bir elinizle verdiğinizden diğer elinizin  haberi yoksa ve en önemlisi  vakfettiğiniz mal,zaman,ilim her neyse nefsinizi bir yelpaze serinliği gibi serinletip geçici bir rahatlık için yapılmıyor ve dahi daimi oluyorsa siz vakfetme konusunun uzmanı olmuşsunuz demektir.

Allah hepimizi vakfetmenin vaakıflığına ulaştırsın inşallah.

Selametle