Nasıl Bir Anayasa?
Cumhuriyet döneminin başlamasıyla Osmanlıda gelenek haline gelen bürokrat (Boğaziçi aşireti) saltanatı, Atatürk`ten sonra kaldığı yerden devam etti.
Cumhuriyet döneminde Osmanlıdaki gelenek kaldırılmadı, sadece taşıyıcı aktör değişti. Meşrutiyetten sonra Tanzimat ile ortaya çıkan siyasi irade “nasıl yönetilmeliyiz?” sorusunu kasıtlı unutturmuş, yerine “kim yönetecek?” Sorusuna cevap aradı…
Söz konusu siyasi irade:
1.Cumhuriyeti, demokrasiden uzaklaştırdı,
2.Yürütmenin başına sandık hilesiyle istediği kişiyi oturttu,
3.Siyaseti yönlendirmenin, siyasete hâkim olmanın ve ideolojik meşruiyet kazanmanın da temelini attı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın seçilmesi gibi demokrasi anlayışı getirildi…
Okullarımızda bize ezberlettirilen cumhuriyetin tanımı ise "halkın` yönetimi demek" tir. Fakat cumhuriyetin bizdeki uygulaması, halkı önemli olan ve önemli olmayan vatandaşlar olarak sahneye sürdü…
Cumhuriyeti demokrasiden ayrı tutmak isteyen düşünce, otoriter zihniyet içinde şekillenen laiklik ve milliyetçilik sayesinde kamusal alanı iyice daralttı ve toplumun önemli bir kısmını “demokrasinin” kahramanları haline getirdi.
Aynı görüş, yönetici bürokratları da meşrulaştırdığı oranda, bu bürokratların en doğru, en güzel, halka en yakın ve demokrasiyi en çok uygulayan yöneticiler olduğu anlayışını topluma empoze ettirdi.
Cumhuriyet`in demokrasiden uzak duruşu, günümüze kadar gelen yönetimlerin ürettiği bir durum değildi. Osmanlı`daki karar sistematiği ve ona izin veren kamusal alan kullanımı, daha elitist (seçkinci) bir “demokrasiye” de imkân sağlamaktaydı.
Çünkü Osmanlı yönetiminin işleyişi, önemli, büyük ve temel konulara ilişkin kararları, devletin iç sisteminde alan, dolayısıyla devletin içini siyasallaştıran bir yapıya sahipti. Diğer bir deyişle “büyük siyaset” ancak devletin içinde, yani Boğaziçi aşireti (bürokrat) aktörleri tarafından yapılmaktaydı.
Cumhuriyet`in devraldığı ve bugün bile titizlikle korumaya çalıştığı devlet geleneği işte budur... Bu geleneğe göre hükümette ve parlamentoda kim` olursa olsun, ülkenin temel konularına ve dengelerine ait kararları, bürokrasi tarafından alınmaktaydı veya alınmaktadır…
Demokrasinin alışagelmiş olan işleyişi “kuvvetler ayrılığı” suya sabuna dokunmayan, basit ve sıradan kararlar açısından uygulandı. Asıl mesele önemli konulara geldiğinde:
1.Ülkeyi benden başkası kimse idare edemez,
2.İstediğim gibi idare ederim,
3.Benim oyum ile bir çobanın oyu aynı terazide tartılmaz…
Yukarıda ifade edilen gelişmelere, söylemlere geçmişte çok şahit olduk. O halde Demokraside:
1.Halk, cumhurbaşkanını doğrudan seçer. Seçilmişler, cumhurbaşkanını seçmesi doğru değildir.
2.Milletvekillerini halk doğrudan seçer,
3.Bakanları, yürütmenin başı atar.
Yukarıdaki üç madde demokrasinin başlangıcıdır diyebiliriz. Halk, sandıkta seçtiği yöneticileri zamanı gelince yeniden seçer veya seçmez…
Dayatılan Demokrasi:
Bugüne kadar halk, meclisteki milletvekillerini seçerdi. Meclis, birileri tarafından belirlenmiş cumhurbaşkanı adayını seçerdi. Seçilen cumhurbaşkanı icazet aldığı siyasi parti ile perde arkasında iletişim kurardı. Örnek: İnönü, Celâl Bayar, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Ahmet Necdet Sezer gibi cumhurbaşkanları, yazıda partisiz ama fiiliyatta partili cumhurbaşkanı gibi idiler…
Cumhurbaşkanının işareti ve başbakanın gayreti ile meclis bazen devrede tutulurdu bazen de devreden çıkarılırdı. Bunun adına parlamenter sistem deniyordu.
Parlamenter sistemin yaptığı en önemli iş ise gen soru ile hükümeti yıkmak ve istikrarsız bir ortam oluşturmak idi… Geçmişte bir yılda iki veya üç hükümetin gen soru ile görevden alındığını ve yeni hükümetlerin kurulduğunu gördük…
Yani bir yıl içinde gen soru ve güven oyu ile meclis meşgul oldu. Bunun dışında meclisin önemli bir icraatını göremedik. Bu anlayışta bal yok ama reçel vardır diyerek halk kandırıldı. Buna doğrudan demokrasi denmez…
Meşrutiyetten sonra Tanzimat ile ortaya çıkan siyasi iradenin oyunları Anadolu halkının söz sahibi olmamasının yöntemidir. Yöntemin sonuçları:
1.Cumhuriyeti demokrasiden uzaklaştırdı.
2.Halkı, yönetimden uzak tuttu.
3.Zengine ihale, vatandaşa umut dağıttı…
İşte bu zihniyet hem cumhuriyetin hem de demokrasinin yanlış anlaşılmasını sağladı…
Bazı insanlar; kutsal kitaba uymaz, kendi çıkarlarını koruyacak ve nefislerini tatmin edecek şekilde kutsal kitap vücuda getirir.
Ayni zihniyet geçmişte kendi nefislerini tatmin için cumhuriyetin, demokrasinin içini istediği gibi doldurdu ve halka kabul ettirdi… Ayni zihniyetin uzantıları hem kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerimi hem cumhuriyeti hem demokrasiyi hem de Atatürk’ü çok iyi kullandı ve kullanıyor…
Bugün de Atatürk ve milliyetçilik istismar edilerek PKK ve uzantıları meşrulaştırmaya çalıştırılıyor…
Allah, iki yüzlü, şovmen ve istismarcı insanlardan bizi muhafaza etsin…
Sonuç:
Halkın kendi iradesiyle;
1.Cumhurbaşkanını doğrudan seçebilen,
2.Siyasi parti başkanlarının veya siyasi parti yönetimlerinin işaret ettiği kişileri değil, halkın içinden halkın istediği insanları meclise gönderebilen,
3.Yöneticilerin, halkına hesap vermesini sağlayan,
Yukarıdaki üç maddenin yer aldığı bir anayasa istiyoruz!
Selam ve saygılarımla…