imbatmuglu @ gmail.com

            SARIKAMIŞ’TA

Masal değil, can yakan bir destan var orada

Bak orada işte, doğunun kar beyazında

Ve çoğu son nefesinde o ilahi dağda

 “Allah-ü Ekber!” diyerek bize veda ettiler

 

Ayazın en zorlu çağında, tam aralıkta

Kiminin bez çarığı, hırkası yok sırtında

Bir umudun uğruna tırmandılar yamaca

Gözlerini çığ bürüdü, yaza veda ettiler

 

Biri tatlı uykuya mı daldı yoklukta

Biri göremedi önünü belki çoklukta

Tam orada işte, orada; Sarıkamış’ta

Dönülmeyen yola girip yurda veda ettiler

 

Körpecikti bedenler, beyaz mermer heykeller

Nasıl taze idi onlar, hiç görünmediler

Yaratana varıp sığındı binlerce erler

Rütbeyi yükselttiler, ere veda ettiler.

                                                                      

Her milletin tarihinde vardır muhakkak savaşlar, galibiyetler, mağlubiyetler ve destanlar. Ama bu bambaşka bir şey: adı destan, ulviyeti takdir edilemeyecek kadar yüce, acısı yüreklerce ve tarihten asla silinemeyecek bir şey. Adı: SARIKAMIŞ! Hepimiz biliriz 1. Dünya Savaşı ile Osmanlı İmparatorluğu ordusunun 22 Aralık 1914’te Sarıkamış’ta yaşadıklarını. Çok az tarih bilgisi olan bile bu dramı ya okumuş ya duymuştur. Sarıkamış Harekâtı 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ve Rus İmparatorluğu arasında Sarıkamış’ta gerçekleşen çatışmanın adı olup taktik hatası sebebi ile büyük bir başarısızlıkla sonuçlanan askeri girişimdir. Ama o bir yenilgi değildir, bir geri çekiliş, bir pes ediş değildir. Asla değildir. “Başarısız sonuçlanan bir harekatın destanı mı olur?” demeyin sakın, olur! Olduğunu Rus Kafkas Ordusu Kurmay Başkan Vekili Dük Aleksandroviç Piotreviç gayet güzel anlatıyor zaten. Ve o yüce savunuş ile ilgili olarak: “İlk sırada diz çökmüş 9 kahraman. Mavzerleriyle nişan almışlar, tetiğe asılmak üzereler ama asılamamışlar… İkinci sırada cephane taşıyanlar var, sandıkları bir avuçlamışlar ki, kainattan hırslarını almak istiyor gibiler. Öylesine kaskatı kesilmişler… Ve sağ başta Binbaşı Nihat. Dimdik ayakta, başı açık, saçları beyaza boyanmış, gözleri karşıda… Allahuekber dağlarındaki son Türk müfrezesini teslim alamadım. Bizden çok evvel, Allah’larına teslim olmuşlardı.” diyor. Sarıkamış’ta dondurucu soğuk altında askerlerimizin durumunu Kurmay Subay Şerif Bey “Sarıkamış” adlı kitabında şöyle anlatıyor:“Yol kenarında karların içinde çömelmiş bir asker, bir yığın karı kollarıyla kucaklamış, titreyerek, feryat ederek dişleriyle kemiriyordu. Kaldırıp yola sevketmek istedim. Beni hiç görmedi. zavallı çıldırmıştı. Bu suretle şu lanetli buzullar içinde biz belki on bin kişiden fazla insanı bir günde karların altına bıraktık ve geçtik”.60 bini donarak ve toplam 78 bin askerimizi kaybettik o gün. Belki kendilerini buldular sonra gittikleri yüce makamda. Pek çoğunu üstlerinde kışlık paltoları yokken, ayaklarında delik deşik çarıklarıyla acı bir veda ile uğurladık. Ne hazin bir veda.Türkiye’m, cennet vatanım! Her yerin ayrı güzel, her yerin ayrı şehit kanıyla dolu ama orası, Sarıkamış…. O başka türlü. Allah’ım sen rahmetinle doldur inşallah ve bu topraklarda doğan, büyüyen, yaşayan ve yaşayacak olan evlatlarımıza, torunlarımıza, onların torunlarına asla unutturma Ya Rabbi!

Ne büyük destansın sen Sarıkamış!

Dr. İmbat MUĞLU