veyseltanerucar @ gmail.com

Doğruluk, insan ahlakının ve manevi yaşamının temel taşlarından biridir. Doğruluk, sadece kelimelerin doğruluğu değil, aynı zamanda niyetlerin, iradelerin ve amellerin de doğru olması yani dürüstlüğüdür. Doğru olmak, hem bireysel hem de toplumsal yaşamımızda önemli bir yer tutar ve bu değer, inanç ve ahlaki prensiplerimizle şekillenir. Peki nasıl bişeydir bu doğruluk? Doğruluğun çeşitleri nedir,nelerdir?

 

Tarihte doğruluk ve dürüstlük denince akla gelen önemli bir isim de Mevlana Celaleddin Rumi'dir. Büyük mutasavvıf Mevlana, doğruluk ve dürüstlüğü ile tanınır. Mevlana'nın en yakın dostu ve manevi rehberi olan Şems-i Tebrizi ile olan ilişkisi, doğruluk ve samimiyet üzerine önemli dersler içerir. Bir gün, Şems-i Tebrizi, Mevlana'ya hayatın zorlukları karşısında nasıl dürüst ve doğru olunması gerektiğini anlatır. Mevlana, Şems-i Tebrizi'nin öğütlerini hayatına uygular ve zamanla hem manevi huzura hem de başarıya kavuşur. İşte bu da niyet ve iradede doğruluktur.

Niyet ve iradede doğruluk, iç dünyamızın aynasıdır. Ancak samimi ve ihlâslı olmakla mümkündür. Azmin doğruluğu ise, doğruluğun üzerinde sebat etmektir. Sadık olan kişi, bütün hayırları yapmaya kararlı olan kişidir. Örneğin; “Allah bana mal verirse şu kadarını dağıtacağım” diyen kimse, hayır yapmak konusunda azimlidir.

Azimde vefakârlık, verilen sözlerin tutulmasıdır. Bazen nefis, cömertlik ederek bir takım vaatlerde bulunur. Ancak, iş niyet edilen ve vaat olunan şeyi yerine getirmeye gelince şehvetin kabarıp vaadini yerine getirmek istemez. Tarihte bu duruma en iyi örneklerden biri Kanuni Sultan Süleyman ve Zigetvar seferidir. Kanuni Sultan Süleyman, Zigetvar Kalesi'ni fethetmek için söz vermiştir. Yaşlı ve hasta olmasına rağmen, sefere çıkmış ve sözünü yerine getirmek için savaş meydanında hayatını kaybetmiştir. Bu örnek, verilen sözlerin tutulmasının önemini vurgular.

Amellerde doğruluk, niyetin ve eylemin bütünlüğüdür. Bir kimse, başkalarına gösteriş olsun diye zahiren düzgün bir biçimde namaza durur, fakat kalbi çarşıda pazarda dolaşırsa, bu kimse bu amelini iyileştirmeli demektir. Bu duruma örnek olarak, Selçuklu Sultanı Alparslan'ın Malazgirt Meydan Muharebesi öncesindeki duası verilebilir. Tarihi kayıtlara göre Sultan Alparslan, zafer kazanmak için Allah'a samimiyetle dua etmiş ve niyeti doğrultusunda hareket etmiştir. Zafer kazanıldığında, bu başarının sadece Allah'ın yardımıyla olduğunu kabul etmiş ve gösterişten uzak durmuştur. Bu yüzden denilebilir ki insanın içi ve dışı bir olmalıdır. En azından buna gayret etmeli ve Allahu Zülcelal'den yardım istemelidir. İnsanın kalbi ibadet sırasında gaflete düşerse hemen bu halinden Allah'a sığınmalı ve Allahu Zülcelal'in huzurunda olduğunu bilerek ibadetine devam etmelidir demezmiydi büyüklerimiz.

Güzel niyet, ihlâs, istikamet ve doğruluğun, Allahu Zülcelal'in rızasına giden yolda büyük bir rehber olduğu anlaşılıyor. Hepimiz daima niyetimizi Allah için yapmaya, kalbimize ihlâsı yerleştirmeye, taat ve ibadetlerimizde istikamet ve doğruluk üzerinde bulunmaya gayret etmeliyiz. Her kim bu manevi rehberlerin peşine takılırsa, kıyamet gününün karanlığında önüne parlak bir nur almış olur der anadoluyu mayalayan alimlerimiz.

O nur hepimize nasip olur inşallah.

Selametle.