veyseltanerucar @ gmail.com

İstişare... Tüm egolarından ayrılmış bir benliğin hakikati arayış serüveni. Ne hakikati demeyin. Varoluş hakikati... Eşyanın... Aklın... Aşkın... Bir elektrik devresinin hakikati belki... Bilememek girdabının içinden, bilenlerin uzattığı ipleri tutma çabası... "Nedir?" ve "Nasıldır?" öğreniminin tecrübelilerden dinlenilen cevaplar yumağıdır istişare.

İstişare, nasıl yapılır, kimlerle yapılır, neden yapılır sorularına birçok cevap bulabiliriz. Ancak bu cevaplar manzumelerinin hepsi bizim olmayan soyut ve somutluklar içerir. Ancak bir soru vardır ki direkt bizi ilgilendirir, bizi muhatap kılar: Kimler istişare eder?

Bu soru aslında kişilerin ihtiyaç ve çıkmazlarına, yani sorunlarına bizi cevap olarak yönlendirse de, asıl cevabın ilim bahçesindeki kokulu gülü şudur: “Nefsine boyun eğmeyen istişare eder”. Ya da tersten okuyalım; “Nefsine boyun eğen istişare etmez”.

Kimi insanlar vardır ki tüm hakikati kavradığını düşünür ve istişare etmezler. En sıkıntılı durum budur. Bu kişiler tüm doğruya hâkim olduğunu sandığı için, kendince yorumlamalar yani teviller yapar. Onlar için diğerlerinin bir hükmü yoktur. Hükmü olmayanın fikrinin kıymeti de yoktur. O yüzden istişare onlar için gereksizdir. Kendi akıl kırıntılarıyla yapmış oldukları tevillerle, olaylar karşısındaki sözde bazı tutum ve davranışlara giderek çözüm bulmaya çalışırlar. Onlar için kendileri tam, başkaları yarımdır. Halbuki bilmezler; yarımların beraberliğinden ortaya çıkan nice bütünler hayat kurtarır. Bu kişiler toplumda kibir abidesi olarak değerlendirilirler. Zaten bu tarz kişilerle yakınlaştığınız zaman şunu göreceksiniz ki genelde öğüt verirler.

Bazıları da bu tarz egolu kişilere yakın, ancak onlardan biraz daha farklı olarak istişare konusunda bu denli katı olmayıp, istişare eden ama istişareye kıymet vermeyen kişilerdir. Bunlar, etrafın korkusundan, sosyal baskı ya da statü çekincesinden dolayı bu yöntemi seçerler. Mesela bir kibir abidesi patronun, sırf personeline demokratik görünmek için bir proje hakkında fikir sorup gerekli istişareyi ciddiye almaması buna örnektir. İstişareye giden kişilerin, istişare sonucuna uyma zorunluluğu yoktur. Ancak uymama alışkanlığı başka bir sorundur. Bir çocuğun, anne ve babasına zaten yapmaya karar verdiği bir olayı sanki istişare ediyormuş gibi onlara duyurması da yine bu tarz kişilerin yöntemidir.

İstişare bu, kolay değil. “Ben geldim doktor” demektir. Tabi önce hastanın hastalığını kabul etmesi gerekir. İşte ilk tanımladığım kişiler hastalığını kabul etmeyen, ikinci tanımdaki kişilerse doktora sırf çevresindeki baskıdan korktuğu için gidip ilaçları almayan kişilerdir. Yani hastalığına inanmayan. Ya da doktoru yetersiz gören.

İstişareden uzak durmak bir gaflettir. Gafil olanlar, kibirli olanlar, riyakâr olanlar, itibarına zarar geleceğini düşünenler, hırslarına yenik düşenler istişareyi önemsemezler. Onlar, kimi zaman öfkeyle, kimi zaman kibirle ve dahi alaycı tavırla karşı bir duruş sergilerler.

Peki ya hakikatin peşinde koşanlar öyle midir? İstişare; tüm egolarından ayrılmış bir benliğin hakikati arayış serüveni demiştik. Onlar bu hakikat uğruna "Akıl akıldan üstündür" diyerek faziletli, akıl ve tecrübe sahibi, samimi, keskin görüşlü, insan psikolojisini iyi tahlil edebilen, sağlam fikirli, doğru ve güvenilir kişilerin peşinden koşar.

Bizler de ister mektepli olsun ister alaylı, egolu davranmayıp istişare etmeliyiz. İşin ehillerine sorup, cevap beklemeliyiz. Nasıl ehil oldularsa bırakın anlatsınlar. Onlar anlatsın biz dinleyelim. Onlar yazsın biz okuyalım. Hayrını dilediğimiz, içinden çıkamadığımız, tercihinde zorlandığımız ve rüyalarına yattığımız nice olaylar varki ehlinden başkası bilemez.

Selametle...