Bu yazıyı ilk olarak 2014 yılında yazmıştım. Geçenlerde tekrar 317 numaralı otobüse bindiğimde fark ettim ki, bazı şeyler hiç değişmiyor. Neler mi değişmiyor? Hâlâ aynı yorgun yüzler, aynı yoğunluk ve aynı küçük detaylar... Peki neden böyle? Çünkü insanların günlük yaşamlarındaki küçük anılar, her dönemde aynı şekilde karşımıza çıkıyor. Bu yüzden, geçmişte yazdığım bu metin, günümüzde de geçerliliğini koruyor. 317 hattı, Ankara'nın Küçükesat ile İçaydınlık Mahallesi arasında uzanan ve şehrin farklı noktalarını birbirine bağlayan önemli bir güzergâhtır. Şehrin dokusunu hissetmek isteyenler için, bu hat adeta bir mikrokozmos sunar. Hey gidi 317. Bilenlere ithafen, yıllardır değişmediğini gördüğüm bu durumu Ve yıllar önce Ekim ayında yazdığım bu yazıyı tekrar paylaşmak istedim.
İyi uçuşlar...
-317-
Hafta sonuna yaklaşmanın verdiği yorgunluk yine bu sabah insanların suratında. Hoş, hafta başında da "yine iş" mutsuzluğu var. Yani insanların suratı hep böyle. Bir tek şoför dinç görünüyor 317 otobüsünde.
Bir pilot edasında, kulağında kulaklık, cam kenarına koyduğu telefonun navigasyonuyla meşgul, öndeki otobüse yetişme gayesinde. Haliyle otobüste uçak kıvamında, insanlar ise pestil.
Birbirlerine yapışmış olan semtdaşlarımın ölmeden ve düşmeden işe yetişme telaşı, yorgun suratlarına ufak bir hareket katıyor ara ara saatlerine baktıkça. Kardeşler Fırın kâğıtlarına sarılı, ekseriyetle peynirli olan poğaça kokusu ve ağız kokusunu bastıran hunharca sıkılmış parfüm kokuları.
Otobüsün sessizliğiyle uykunun azizliğine uğrayan, sabah erken saatlerde kalkılıp özenle hazırlanmış olan o jöleli saçlar, artık otobüsün camında. Çizilmiş bir karizma kıvamında. Kimileri karizmayı koruyor sabahın köründe okunan kitaplarla. Bazılarıysa ne karizma ne kitap, olduğu gibi, Candy Crush onların tek derdi.
İtfaiye Meydanı'na doğru bilmem kaç mil hızla uçarken yapılan ani fren otobüsteki sessizliği bozuyor. Birkaç cık cıklama sonrasında eski sessizliğe kavuşuyoruz. Neyse ki her şey yolunda.
O kalabalıkta bir de yandaki eşyalar. Çantalar, hırkalar, poşetler ve şemsiyeler. Nazlı kız misali yağar mı yağmaz mı diye düşündüren Ekim. Ve sessizliği bozan beklenen ses;
"Lütfen arkaya ilerleyelim."
17 Ekim 2014
Selametle