Azarbaycan ve Türk Dünyası her bilinçli Türk gibi, hele de ben gibi Avşar boyundan Nadir Şah soyundan olunca çocukluktan beri aklımda olup bir gün kurtulacağı ve Turan hayalleri ile büyüdüm. Şükür 1991 de bir kere yükselen bayrağın yeniden dalgalandığını görmek bana da nasip oldu.
20 Ocak 1990 tarihindeki Bakü işgali ve katliamı üzerine, İstanbul Ülkü Ocakları olarak İstanbul’da Rus konsolosluğuna yürümemiz ve sonra da kocaman bir Rus bayrağını üniveresite önünde yakmamız hep aklımdadır.
Karabağ binlerce yıllık Türk Avşar Türkmeni yurdu olup varlıkları İslam öncesine kadar gitmektedir. 1992 de Rusya destekli Ermenilerin işgal ettiği ve katliamlar yaptığı Karabağ’ın işgali ve savaş yılları, katliamlar ise yüreğimizi kanattı ve bu acı hiç bitmedi. Aradan geçen 30 yıl sonunda ise Karabağ’ın büyük çoğunluğu yeniden azat oldu. Avşar Cevanşir aşireti Sarıcalu Sülalesinden Karabağ Hanlığını kuran Penah Han'ın emaneti Şuşa da zorlu çarpışmalar sonunda azat oldu.
Yıllar sonra gelen zaferler ile her Türk gibi sevinmenin dışında, aynı zamanda Avşar akrabalarımın yeniden yurtlarına dönecek olmasından çok duygulandım.
Otuz yıldır beklenen bir andı,
Destan yazanlar birer Alparslandı.
Şuşa zaferi üzerine de içimden geçenleri o gün bu şiirle ifade etmiştim.
KARABAĞ AZAT OLDU
Karabağ a kara bağlatanlar
Geldikleri gibi de giderler
Analar çocuklar ağlatanlar
Zoru görüp bir anda biterler
Cebrailde azatlık başlandı
Ermeni Fuzuli de boşlandı
Şuşa'yı aldık zafer taçlandı
Kalemizde bülbüller öterler
Hedefimiz başkent Hankendi
Ordumuz düşmanı fena yendi
İti kovmaya Laçin'e indi
Saldırınca görün çok beterler
Karabağ artık azat olacak
Sevinçten gözlerimiz dolacak
Otuz yıllık beklenen olacak
Turanda ocaklarımız tüterler
( 8 kasım 2020 Şuşa Zaferi üzerine)
O bayrak ki uğruna binlerce sehit verilmiş ve bugünleri gözleri yaşlı bekleyenlere ümit olmuştur. Bekleyiş sona ermek üzere ve binlerce yıllık Türk yurdu, Avşar yurdu artık azat olmuştur. Umuyorum ki yakında Karabağ meselesi tamamen kapanacak ve öz yurduna dahil olacaktır. Bu vesile ile Karabağ’lı dostlarım Ressam Prof.Mezahir AVŞAR, Eski vali ve milletvekili Aydın AVŞAR ve televizyon yapımcısı ve yazar Enver Cingizoğlu ile Şair Shohlet AVŞAR’a saygılar sunuyorum.
Ermeni meselesi konusunda, uzun zamandır yazar Abdullah AYATA ağabeyim Emrah BEKÇİ kardeşim ile neler yapabiliriz diye çok düşündük. Ermeniler geçmişte de yaptıkları katliamlar sebebiyle 1915 te Tehcir kanunu ile yer değiştirilmişti. Tehcir konusu 100 yıldır hiç gündemden düşmedi. Hepsi Ermeni olan Türk düşmanları da bu olayı çok kullandı. Sözde Ermeni soykırım iddialarının olmadığını, bilakis Türklerin tehcir zamanında Ermenilere ne kadar yardım ettiklerini ve bu dostluğun hiç bitmediğini anlatan Son Ermeni Romanı, çevirisi yapılarak Ermeni diasporasına karşı bir hamle olarak 2 yıl önce ABD de satışa sunuldu.
Eğitimci Yazar Abdullah Ayata tarafından kaleme alınan “Son Ermeni” kitabıyla ilgili olarak, rahmetli Kemal ÇAPRAZ tarafından çıkarılan Ufuk Ötesi Dergisinde Kasım 2006'da yazdığım tanıtım yazısında ;
Son Ermeni, konusu ve mekânları Tomarza, Şıhbarak Köyü, Develi ve civarlarında geçmekte, yöre çok güzel bir şekilde anlatılmaktadır. 'Son Ermeni', Gazer Efendi, İbiş Hoca ve köy halkının dramatik yaşamlarını konu alır. Dönem, Osmanlı'nın son yıllarıdır. Roman, dinleri ve dilleri ayrı olan iki insanın birbirlerine duydukları aşkın öyküsü ile başlar. Ayata, konusunu tarihi gerçeklerden alan romanını anlatırken, Ermenilerin tarihi geçmişlerine de göz atıyor: Ayata. "Tarihleri birkaç ayrı mitolojik varsayıma dayanır. Aralarındaki derin mezhep farklılıklarından dolayı inanç birliğine de sahip değildiler. Avrupalı Ermeniler Katolik, Rus Ermenileri Ortodoks, Anadolu Ermenileri ise Gregoryan'dır. Anadolu dışındaki Ermeniler, Anadolu Ermenileri'ni her zaman hor görüp taşralı gözü ile bakmışlardır. Milli devletlerden ziyade dini toplumların devlete egemen olduğu dönemlerde Bizans İmparatoru 2. Jüstinyen "Şeytanın temsilcisi Gregoryanlar, aşağılık mahlûklardır" sözü ile Anadolu Ermenilerine bakış açısını belirtmiştir. Bizans derebeylerinin ağır vergilerinden, acımasız davranışlarından ve mezhep değiştirmeleri için yapılan baskılardan bıkan Ermeniler, Türklerin Anadolu'ya girmesiyle rahatlamışlardır." Romanın asıl örgüsü ise Gazer Efendi üzerine kuruludur; yıkılmakta olan Osmanlı, uzun yıllar birlikte yaşadığı ayrı tebaalardan halkları kendi can güvenlikleri için uzak diyarlara göndermektedir. Gazer Efendi ve köylüsü de kendi köylerini boşaltmak zorunda kalır. Toplanır ve Beyrut trenini yetişmek için yollara düşerler. Kafilenin yolu İbiş Hoca'nın köyünden de geçer. İki halk, tıpkı eski günlerde olduğu gibi kucaklaşır. Türkler, son Ermenileri ellerinden geldiğince ağırlamaya, gönüllerini hoş tutmaya, onları dostlukla uğurlamaya çalışırlar. Bu arada Gazer Efendi rahatsızlanır. Kafile hastanın iyileşmesini bekler. Ancak Gazer Efendi, bu uzun yolculuğa çıkabilecek durumda değildir. Beyrut trenini yetişmek zorunda olan Ermeni kafilesi, Gazer Efendi'yi gözyaşları içinde İbiş Hoca'nın güvenli ellerine teslim eder. Roman, dinleri, dilleri ve dünya görüşleri ayrı bu iki insanın dostluğu üzerine gelişir. Gazer Efendi, 'Kurtuluş Savaşı' yıllarının Son Ermenisi'dir. Bir kış boyunca kendi halkı kadar çok sevdiği İbiş Hoca ve köylüleri ile yaşar. Gazer Efendi, vakit gelince Beyrut'a gider. Fakat aradaki bağ hiç kesilmez. Mektuplarla haberleşirler her zaman. Yıllar sonra Son Ermeninin evlatlarına baba vasiyeti olarak irtibatı kesmemeleri konusundaki çabaları ve oğlu Arsin'in, İbiş Hoca'nın oğlu Mehmet'le devam eden mektup dostlukları devam eder. Arsin ve Mehmet, yıllar sonra Kayseri'de buluşurlar ve eski günlere dönerler. Arsin, Beyrut karışıklığı sonunda Fransa'ya gider ve fabrikatör olur, yanında dost gördüğü Türkleri çalıştırmaktadır. ASALA'nın Arsin'i tehdit etmesi ve onlara verdiği cevaplar ise takdire şayandır ve sanki bir Türk gibi onlara gerçekleri anlatır fakat kandırılan beyinleri ikna edemez. Fransa'da Asala'nın 1974 yılındaki cinayetlerinin birisi de Türk dostu Son Ermeni'nin oğlu Arsin'in vurup öldürmeleridir. Arsin'in ölürken eliyle cüzdanındaki tuttuğu şeyi merak eden ailesi ise bir şiirle karşılaşır. Bu şiir ise adeta çocukluk günlerine özleminin hiç bitmediğini göstermekte. Gerisini bu harika romandan okuyabilirsiniz.
Daha sonra, 2015 yılı sözde Ermeni soykırım 100.yılına karşı bir hazırlık olarak Son Ermeni romanın filminin yapılması için rahmetli Yücel ÇAKMAKLI'ya proje olarak getirdiğimde çok heyecanlanmıştı. Yönetmen Nazif TUNÇ altyapısını hazırlamış ve birçok kurumla görüşülmesine rağmen, devletin hiç bir kurumundan destek alamamış ve proje rafa kalkmıştı. Şu an yine film projesi olarak şahsımın da dahil olduğu çalışan kişiler de var. İnşallah film yapılırsa, Ermeni filmi Ararat' a karşı Türk tezlerinin olduğu bir film ile güzel bir cevap verilecektir.
Son Ermeni" kitabının İngilizce çeviriliğini üstlenen Türk-Amerikan Güvenlik Vakfı (TASFO) Kurucu, Başkan Fatih Özonur da yaptığı açıklamasında, "Türk-Amerikan Güvenlik Vakfı (TASFO) olarak tekrar ediyoruz, ABD'de sanat dalında da mücadelemize devam ettireceğiz dedik ve ilk sözümüz olan bu kitabı hayata geçirdik. Bundan sonrada, sözde ermeni soykırımı hakkında Türk yazarlarımız tarafından yazılmış romanları ABD'de piyasaya süreceğiz ve 1920'li yıllarda Malta adasına, sözde ermeni soykırımı iddiaları için sürgün edilen OSMANLI üst dizey devlet erkanlarımızın delil bulunmadığından dolayı serbest bırakıldığı Malta Mahkemesi'ni beyaz perdeye taşıyacağız; ANDOLSUN !
Ne demiştik, ölümden bile korkmadınız UMUTLARIMIZDAN korktuğunuz kadar!!!"
Son Ermeni sözde soykırım yalanına karşı yeterli olur mu?
Tabi ki olmaz, fakat bu bir yol açar peşinden diğerleri de gelecektir. Ermeni katliamları karşısında haklı olarak yaptığımız tehcir ve Türk Mİlletinin yapmadığı bir soykırım yüzünden dünya kamuoyunu etkileyen Ermeni Diasporasına da cevaplar ancak kültür ve sanat boyutuyla verilir. Tabi bir de güçlü ordu ile olur ki, Azerbaycan Ordusu bunu yaparak 30 yıl sonra Karabağ’ı işgalden kurtardı ve Karabağ’ın kalan yerlerinde de 3 renkli bayrağımızın dalgalanacağı güne çok az kaldı. Bu arada Son Ermeni kitabı Azarbaycan lehçesine de çevrilmiş olup yakında orada da basılarak gardaşlarımız da okuyacak.
Bu arada bizimle aynı doğrultuda düşünen İÇTİMAİ TV ile de diyaloga girdik. “Yüzü yüze” isimli programda yayınlanmış olan “Suç ve Cezasızlık” adıyla hazırlamış olduğu üç bölümlük belgeseli, Ermeni meselesi konusunda gerçekleri anlatmakta ve gerçeğin yeniden canlandırılması konusunda çok doyurucu bir program olarak gördüm. Ermeni yalanlarını belgeler ışığında dramatize etmede çok başarılı bir program olduğunu ifade edeyim. Bu belgesel ve bunun gibi programların çoğalması ve dünyada da izlenmesi gerekmektedir. Ancak o zaman ermeni yalanları sadece Ermenilerle sınırlı kalır. Bu vesile ile senarist ve yapımcı Hafiz Muallim ve Gülnara Hanım’ın ile tanışma imkanı bulduk.
Azarbaycan Türkiye arasında bir köprü kurup, Turan ülküsü ile dolu kişilerin bir arada yapacağı kültürel faaliyetler ve programlar ile Türk dünyasına da örnek olacaktır. Belgeseller, diziler veya uzun metraj filmler ile bu birliktelik iyice perçinleşecektir. Asala lideri Melkoyan’ı öldüren keşfiyatçı İbad Hüseyni filmleri gibi, Abdullah AYATA’nın romanlarının filme alınması çok önemlidir. Yapılanların yetersiz kaldığını ve ortak yapımlara da imza atmak gerektiğini, ileriye yönelik uzun metraj filmler ve diziler de yapmanın gerektiğine inanıyorum.
Bu vesile ile Karabağ’ın işgalden kurtulması, felaketler yılı gibi gördüğümüz 2020’nin en mutluluk veren olayıdır. İnşallah 3 renkli bayrak bir daha inmeyecektir.
Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır.
Tanrı Türk’ü Korusun ve Yüceltsin.