Gerçek bir tanedir. Herkesin gerçeği kendine göre olduğunda ise çatışma başlar. Elbette genel geçer gerçekten bahsediyorum. Yoksa tali konulardaki farklılıklar hayatın ve insanların zenginliğidir hiç şüphesiz. Ancak insan sübjektif bir varlık olduğu için gerçeği bilse de göre göre kendini ikna etmek ister. Sebeplere tutunur sırf kendi isteğine tabi olmak için. Oysa hakikat ile kendi isteği çeliştiği halde yüzleşmez gerçeklerle. Toplum olarak aldanmayı seviyoruz bu yüzden. Gerçeğe sırt dönüyoruz. Avutuyoruz kendimizi “belki de şöyledir ya da böyledir” diyerek. Keşke dediğimiz günlere kadar bu davranış ve beklenti biçimi böylece sürüp gidiyor.
Neden peki? Hayal kurmak, rüya aleminde yaşamak veya huzurumuz kaçmasın diye hakikatin peşinden bir türlü gitmeyiz. Kaçak davranırız kendimize de. Böyle olduğunda kandığımız yalan, inanmadığımız o gerçeklik alanını büyütmeye devam ederiz. Hakikatin duvarına çarptığımızda meydana gelen boşluk da bir o kadar büyük olur. Yolunda gitmediğini gördüğümüz halde cılız umutlara tutunarak kendimizi avutmak ne büyük bir gaflettir halbuki. Hastalığımızı kabul etmeyiz, sevilmediğimizi kabul etmeyiz. Yolunda gitmeyen şeyleri inkâr eder yolunda gibi görmek isteriz. Olmazı oldurmaya, “sinekten yağ çıkarmaya”, “tekeden süt sağmaya” çalışıp inadına ve dikine yürürüz kendimizin zıttına. Korona olunca grip olduk deriz. Anlaşmazlığa düştüğümüzde sorgulama yapmayız. Oluruna, olmazına bakmayıp tutunmak isteriz kendimizi avutmak pahasına da olsa…
Halbuki biz kabullenmediğimizde gerçek değişmeyecektir. Gözümüzü kararttığımızda sonuç bizim istediğimiz gibi olmayacaktır. İnatlaştığımızda kaybeden yine biz olmayacak mıyız? Gözlerimizi kapattığımızda, gördüğümüz karanlıktır sadece. Hakikat kaybolup gitmeyecektir. Sadece kendimizi köreltmiş olacağız. Dertlerimize çare olmayacaktır kendimizden kaçmak. Gün gelecek avunamaz hale geleceğiz çünkü. İstediğimiz kadar görmezden gelelim sorunlu gidişatı. Ne değişecek ki? İnsanların huyu suyu mu değişecek. Bizim hayallerimize, avuntularımıza, isteklerimize uygun hale mi gelecek her şey? Tabii ki tartışmalı alan diyenleriniz olabilir. Hakikate teslim olup bir kez üzülmek yerine sahte bir mutluluğa tutunmak doğru mudur? İnsan ne garip bir yaratık değil mi? Ölçü bozulunca, hakikatin terazisi şaşınca, kitabın şirazesi kayınca normal tepki beklemek de hayal oluyor elbette.
Sahte olan ne varsa ne bir mutluluk getirir ne de sahte bir inanç sonsuza kadar sürer. Amentüyü bozmamak lazımdır. İnancın tersine bir kabullenme gerçekten zordur. Sevgisinden ve güveninden vazgeçmesi de. Haksızlığa uğradığı ve emeklerinin ziyan olduğunu kabullenmesi de biraz zaman alabilir. Bıçak kemiğe dayanana kadar ya da şartlar kabullenmeyi zorlayana kadar insan inanmamayı, bilmemeyi yani kolay olanı seçmiş olsa da er geç kaçtığınız doğru ile yüzleşeceksiniz.
Seçenek bol mu diyorsunuz. Halen kendinizi kandırmaya devam etmek mi istiyorsunuz. Size yapılan yanlışları ya da yüzünüze hakikati söyleyip uyarıları görmezden gelip mutluluk hayallerine, sahte sözlere tutunmak mı istiyorsunuz?
Tevil ve yorumlarla kendinizi ikna etmeye devam edin o halde. Ne diyordu sözün ustası Tevfik Fikret; “Ezeli bir şifadır aldanmak…”