Elden kaçan mutluluklar mı daha çok muhafaza edilir yoksa elde ettiklerimiz mi? Burası bir muamma! Kişisine ve önem atfetmesine göre değiştiğini sanıyorum. Kimi tüketim insanıdır, yaşamak istediklerine ait hatıra biriktirir. Kimileri de tasarruf insanıdır, yaşanmışlıkların özel hatıralarını sahiplenir. Bir sır gibi yüreğinde taşırlar. Bir dua gibi tutunurlar. Ne zaman ki bizim için değerli olan insanları kaybederiz. İşte o zaman başlar büyük acılarımız da. Onlarla birlikte geçmiş, kıymetli her bir hatıra yüreklerimizi burkar. Gelip dokunsalar da yüreğimizin en hassas yerlerine, acıtsalar da en sızılı tarafından, garip bir duyguyla yine de sahipleniriz yaşanmışlıklarımızı. Oysa bir doygunluk vardır kaybettiklerimize karşı. Ama yine de hatırlanılasıdırlar her nedense!
Bir yakınımızı, bir sevdiğimizi ya da kıymetli bir eşyamızı kaybettiğimizde nasıl acı duyarız? Sattığımız bir arabayı trafikte gördüğümüzde garip bir tebessüm kaplar yüzümüzü. Eski bir dostumuzu gördüğümüzde içimiz coşar. Sevmediğimiz kötü bir hatıranın sahibi ile yüz yüze geldiğimizde de sevimsizleşiriz bir anda. Yani hatıralarımız gelip bizi yoklar, haberli habersiz. Uzun yolculuklar yaparız zamanın içinde “an” denilecek bir süreye sığdırdığımız…
Şöyle bir düşünelim isterseniz. Gündelik hayatın içinde yaşarken, günübirlik bir kanıksamışlık da söz konusudur içinde bulunduğumuz güzelliklere karşı. Sahip olduklarımızın farkındalığını kendimize hiç hatırlatmayız. Bir aldırış etmezlik havası, bir umursamazlık doygunluğu... Bazen de bunalmışlık ifadeleri söz ve duruşumuzu kaplar. Geride bıraktığımız her ne varsa hepsini de binbir emekle ve azar azar biriktirerek mülk edindiğimizi unuturuz. Sıkılırız içinde bulunduğumuz şartlardan. Yılların örsünde ustasının elinde dövüle dövüle şekillenen demir gibi olsalar da hatıralar, o hoyrat doygunluk nedeniyle kıymetsiz gibi görünürler. Bu umursamaz ve alakasızlık nedendir?
Belki de aşırı sahiplik duygusunun eminliğinden kaynaklanıyordur. Nasıl olsa “benim” dersiniz. Azar azar biriktirmenin, teker teker kazanmanın haklı gururu ile. Belki de bu emin olma edası kayıpların başlangıcını oluşturuyordur, ne dersiniz? Bütün hayatımız o azların birikimiyken, sadece çok küçük bir anın büyülü, coşkun, aldatıcı cazibesine yenik düşmek akıl işi midir? Mazinize yakışır mı hiç? Hatıralara sırt dönerek, bir anda coşup, koştuğunuz tek bir duygu, olay, insan ya da bir başka şey. Sadece tek bir anın ihtişamına yenik düştüğünüzün fotoğrafıdır. Parçaya odaklanarak bütünü kaybetmenin aldatıcılığıdır. Gözünüzde büyüttüğünüz ışıltılı bir an, tüm anlarınızı alıp götürmüşse şayet, bütünlüğünüz parçalanmaya başlamıştır bile. Geçmiş olsun!
Güz mevsimindeki tek bir çiçeğin etkisi ilkbahar çiçeklerine ihanettir. Yeni bir arkadaşlık, eski dostlukları öldürüyorsa maziye vefasızlıktır. Yeni bir nimetle karşılaşmak şımartmışsa nefsinizi, yokluk zamanlarınızın sabrına vurulan ölümcül darbedir. Yıllardır kullandığınız bir eşyayı atarken içinizde bir hüzün oluşmalıdır. Hz. Osman’ın (ra) abdest ibriği eskidiği için ondan ayrılırken sarf ettiği sözler, hep manidar gelmiştir bana. Yıllardır kullandığı aracını hurdaya ayırırken ondan ayrılan babamın hüznü, hep gözümün önündedir. Ortaokula başladığımda amcamın bana hediye ettiği ağaçtan kalem kutusu ve arkadaşlarımın hediye ettiği kalemler halen özeldir benim için. Her kavuşma sevincinin ardından geçirdiğimiz kıymetli vakitler bittiğinde, mazi olup hatıralarımız arasına karışırlar. Sılamızdan gurbete dönüş başladığında; anne, kardeş, eş, dost ve sevdiklerimizin ardımızdan bıraktığı veda bakışlarını hiç unutamam. İçim parçalanır...
Hatıralarınızın kıymetli olması ve hep hatırlanan olmanız dileğiyle.