Hayatımızın her evresi bir dönüm noktası niteliğindedir. Başlangıçlar kadar vedalarda bilinçsel tarihimizin hazinesinde saklı kalacaktır. Duygusal belleğimizin hafızası tüm yaşanmışlıklarımızı muhafaza edecek ve gün gün, an an, vakti saati geldiğinde bize servis edecektir. Hayat devam ediyor hiç şüphesiz. Başlayan her yolculuk, atılan her adım, söylenen her söz, yapılan her eylem, verilen her karar öyle kendiliğinden bitip tükenmemektedir. Belki de değişim göstermektedir sadece. Başlangıçlar olmadan hiçbir şey başlamamakta ve uğurlanmamaktadır. Sonlara gidebilmek ve uğurlanmak için dahi merhabalar, karşılamalar, beraberlikler ve yaşanmışlıklar şart olduğu kadar kıymetlidirler de...
Bazen şartların kovalaması kimi zaman da ümitlerin yok olmasıdır vazgeçişleri hazırlayan. Gün olur ölümüne mücadele verdiğiniz her ne var ise yön değiştirebilir. İnsan, gelişen şartlar karşısında kendisini de değiştiren bir varlıktır. Siyasi, ticari, idari veya duygusal anlamdaki beklentiler karşılık bulmadığında büyük bir kırgınlık yaşarsınız. Haksızlığa uğradığınız olur. Sözler yerine gelmez. Koca koca insanların, aklı başında tecrübelerin ya da mevki sahiplerinin yeminlerle verdiği sözleri yerine getirmediklerine şahit olursunuz. Duygu adına sözlerinden cayanlara ve vefasızlık edenlere rastlarsınız. Bütün bunlar insanoğluna karşı güveninizi aşındırır. Kalbî bir kırgınlıkla birlikte amentünüzde değişiklik meydana gelir. Onlar için bir anlam ifade etmese de insanlara karşı inancınız yara alır.
Köprülerin altından nice sular akmıştır. Her yaşanmışlık bedeli ödenerek size iyi kötü tecrübeler kazandırmıştır. Hak hukuk tanımazlık ve binbir surat insanların maskeli yüzleri ve itici riyakarlıkları karşısında insan adına kırılırsınız. Umutlarınız yara alır ahlaki erozyon karşısında. Gözünüzün içine baka baka yalan söyleyenlere kerhen evet dersiniz. Yalancılıklarına inanmış gibi yaparsınız. Artık güven iklimi bozuktur. Vefa seyahate çıkmıştır. Sadakat tatildedir. Sözlerin sahteliği, bol keseden atmasyonlar kendilerine normal gelmeye başlar. Bıyık altından gülersiniz insanların gözünüzün içine baka baka söyledikleri yalanlara ‘evet’ der gibi yaparken. Çiğ süt meselesinden helal lokmaya kadar gider işin sonu. O yüzden fazlaca kurcalamazsınız gerisini. Masum ebeveynlerin hakkına girmemek için!
Öyle ya, vakit ahir zamandır. Aramadığınız kadar dejenere, seküler bir güvensizlik var. Alabildiğine bencil, acımasız, menfaat düşkünü, fiili ve sözlü saygısızlık, her türlü fütursuzluk ve ahlaken yanlışların normalleşmesi karşısında çaresiz kalırsınız. Gönlünüz razı olmasa da mâni olamazsınız insanların kendisini ve etrafını değersizleştirmesi karşısında. Böylesi hallerde istemeden sessizliğe bürünmeniz ve suskunlaşmanız bir kabulleniş gibi görünse de bir bakıma vazgeçiştir aslında. Bıkkın bir usancın kıskacında olumsuzluklarla mücadele etmek istemezsiniz. Çünkü ‘Saman pazarında inci satmak’ bir heba anlamı taşır. Kadir kıymet bilmeyene gül ikram edilmez. Böyle durumlarda atalarımızın “Su testisi su yolunda kırılır.” kuralı bir miktar teselliniz olur.
Olumsuzlukların sayısındaki artış yaşınızın da ilerlediğini yüzünüze çarpmaktadır. Nice emekler ve ne denli çabaların heba oluşuna tanıklık ettiren dünya, güven iklimine de nem düşürmüştür. Yiğitliğe değen gam, kaybedişler karşısında “Değmezmiş!” dedirtir size.
Uğradığınız haksızlıklar karşısında savunma ihtiyacı hissetmeyecek kadar eminsinizdir kendinizden. Vazgeçersiniz insan odaklı her şeyden. Sağlıksız iletişimler, saygısız üsluplar, bozuk ölçüler, patolojik vakalar, çiğnenen sözler, harcanan duygular ve değersizleştiren her ne varsa uzaklaşırken tüm bunlardan kendi sakinliğinize çekilirsiniz. Faydasız kalabalıklar, sürü psikolojisi, çarpık davranışlı insanlar ve hak gaspına girdiği halde vicdanı titremeyenler vakit kaybıdır artık bir saatten sonra. Sessizliğin gür sesiyle konuşursunuz anlamasını bilenlerle. Anlamak isteyenlere ne demeli mi dediniz?
Bazı helalleşmeleri ahiret yurduna bırakarak, tenezzülsüz bir umursamazlıkla suskun bir veda yaparsınız vazgeçişler eşliğinde…