davutzat @ gmail.com

Depremle ilgili belediyelerimiz başta olmak üzere, tüm kurumlarımız ve inşaatçılarımız iş birliği yapmalıdır. Popülizmden uzak ve kalıcı politikalar üretilmeli, çok katlı binalara izin verilmemelidir. Şehirlerin coğrafyasındaki yerleşim darlığı bahane edilmemelidir. Kentleşme adı altında gözlemlediğimiz çok katlı binaların ecelle yarışını, kibirle at başı gidişini ve bunlara ruhsat veren yetkilileri izan ve vicdan açısından anlamak imkânsız doğrusu. 

Dikey yapılaşmadan acilen vazgeçilerek, bina yapımlarında depreme karşı güvenli radyan temelli çalışmalar yürütülmelidir. Zelzele kirişleri sağlam olmalı, etere demirlerinin bağlanmasına gerekli özen gösterilmeli, direk pabuçları depreme dayanıklı olacak şekilde yapılmalıdır. Sağlam ve uygun malzeme kullanılmalı ve inşaat tekniğine bağlı kalınarak ciddiyetli bir işçilik yapılmalıdır. Deprem gerçeklerine aykırı olarak yapılmış binalara da kesinlikle ruhsat verilmemelidir. İnşaat sektörünün hız kesmeden devam ettiği son yıllarda; konu üzerinde hassasiyetle durulmalı. Deprem gerçekleri dikkate alınarak, şehirlerin zemin yapısına uygun projeler üretilmelidir.

Hem deprem kuşağının üzerinde olup hem de bilinç düzeyimizin gelişmemesi kabul edilebilir olmaktan çok uzaktır. Yangın tatbikatlarının yüzde biri kadar deprem tatbikatları yapsak, eğitim alsak. Müteahhitlerimizi de bir parça insan sevgisiyle, milli ve manevi değerlerle eğitsek fena mı olurdu? Okul yıllarının klasik eğitimlerinin ötesine geçerek herkesin ahlaken de bilinçlenmesi gerekiyor.

Ticari ahlakın gelişmesi, kanuni yaptırımların artırılması ve her alanda bir deprem bilinci geliştirmek mecburiyetindeyiz. İşte Japonya! Bizimle aynı şiddette her defa sallanmasına karşın, hiçbir zayiat yok. Hatta nükleer santrallarını bile fay hattı üzerine yaptıkları halde gram sızma olmuyor. Neden acaba? “dokuz” şiddetinde beşik gibi sallandığı halde kimsenin kaşı incinmiyor, evi başına yıkılmıyor. Can ve mal kayıpları yaşanmıyor.

Bizde nasıl? Hatırlamak bile ürkütücü değil mi? Çünkü deprem ülkeleri, depremle bizzat iç içe yaşamayı öğrenmişler. Tedbirlerini de ona göre aldıkları için, kendilerini güvende hissediyorlar. Herhangi bir panik yaşanmıyor. Hayatın doğal akışı içinde bir olaymış gibi kabulleniyorlar. Yaptıkları binalar ve tesisler de meydana gelen depremlerden etkilenmiyor. Yani deprem ülkeleri depremle yaşamayı öğrenmişler. Zayiatsız depremler geçiriyorlar. Bizde ölümcül ve maddi hasarlı depremlere alışarak yaşamayı öğrendik! Bu yanlıştan vazgeçilmelidir.

Kazasız, belasız, yangınsız, depremsiz, virüssüz, hastalıksız ve her türlü doğal afetten korunmuş bir şekilde, sevdiklerinizle mutlu ve huzurlu nice ömürler geçirmenizi diliyorum.