Hayat bazen öyle acımasızdır ki. Vahşi doğa bile daha cömerttir hayat karşısında. Hayatları bu denli çekilmez yapanlar nelerdir ya da kimlerdir? Elbette insanoğludur. Bana göre temeli de güzel ahlak sahibi olmayış ve sevgisizliktir. İnsanı insan zorluyor. Herkesin kendince haklı gerekçeleri var tabii ki. Anlayışsızlık, bencillik ve sevgisizlik görenler azcık bir güç ve imkânla buluştuklarında en cani insanlar sınıfına katılmakta geç kalmıyorlar. Etrafınızı izlediğinizde; kaşların çatık, yüzlerin asık, alın çizilerinin kıvrımlı, tenlerin buruşuk olması buna delildir. Peki ya iletişimler nasıldır? Tahammülsüzlük had safhada. Kavga için bahaneler ayyukta değil midir? Nedir bizleri bu hale getiren? Yunusun hoşgörüsü, Karacaoğlan’ın duygusu, Mevlana’nın sevgisi nereye gitti? Nerede inanç, ahlak, kültür ve eğitim motiflerimiz. Niçin böyle bir yozlaşmaya seyirci kaldık da bizlerde o çarkın bir parçası olup çıktık. Özeleştiri yapacak mıyız?
Evet toplumun içinde yaşıyoruz. Topluluklarla karşılaşıyoruz. Şayet kendinizi bir derviş gibi inzivaya çekmemişseniz bu manzaralara her an şahitlik edebilirsiniz. Günde birçok insanla yüz yüze ve sosyal ortamın içindeyseniz, hizmet alanın, himmet sunanın, hizmet verenin gerginlikleri sizi de yorar. İnsan ilişkilerinin, sevgisizliklerin, öfke, hırs, tahammülsüzlük, saygısızlıkların sizi yıprattığını nice sonra anlarsınız. Belki bir yemek yerken çenenizin donup kaldığı, belki de sizin de tahammül sınırınızın tükendiğini verdiğiniz tepkiler ispat eder. Akşam olup niçin böyleyiz diye onca insan yükünün ağırlığını omuzlarınızda hissettiğinizde toplumun sadece yorgunluk savurduğunu müşahede edersiniz. Tüm tanıklıklarınız karşısında ne kadar hırpalandığınızın farkına ne zaman varırsınız bilemiyorum. Bu yıpranmışlığın tamirinin de nasıl olması gerektiğini de... Sizde mide asidine mi yol açar yoksa saçlarınıza beyazlık mı armağan eder. Farklı bir hastalığı mı miras bırakır bilinmez.
Bilinen bir şey var ki, artık toplumumun naiflikten uzaklaşması, sokakların canavarlaşması, trafiğin cinnetli hali bir alarm verdiğimizi ispata yetip de artıyor bile. Sorumluluktan da kaçmanız insanlığa yakışmıyor. Aynı imkanlara sahip farklı kulvardakilerin daha huzurlu olması size cazip de gelebilir. Lakin herkes kendi imtihanında. Herkesin hayatla ve kullukla sınanması da kendi şartları içinde olmakta. Hiçbir hayat sınavı diğerininkine birebir emsal teşkil etmiyor.
Ancak şu da bir gerçek ki; en azından kendi adıma bunca hırpalanış bana zor geliyor. İnsanlara değer vermek istiyorum. Sevmek istiyorum. İnsanlığımı kaybetmek istemiyorum. Rikkatimi, naifliğimi, merhametimi kötülüklere ve kötülere kurban vermek istemiyorum. Tüm çabam insan doğduğum şu hayatta insan kalabilmekten ibaret! Bunu sağlamanın yolu belki de insanlardan kaçmakta da görülebilir. Yerin altı bana rahat bir döşek sermeden önce kendi sessizliğimi dinleyen bir sükûneti de özlemiyor değilim hani! Sakin bir doğanın kucağında, birkaç hayvancık ile kuş sesleri, arı vızıltılarıyla bir dinlenmeyi kendime armağan etmek istiyorum.
Hayatın içinde insan olduğunu unutmamış insan kalma mücadelesi içinde sevgi ve duyguya hürmet eden insanlarla karşılaşmanız dileğiyle.