İnsanın en güzel surette yaratılması, akıl ve irade verilmesi, üstün yeteneklerinin olması, imkanlarla donatılması ve bütün bir kâinatın emrine verilmiş olması onu diğer canlılardan farklı kılmıştır. Külfetsiz nimet olmaz tabii ki. Bunun bir karşılığı olmalıdır. Ne insan ne de dünya başı boş değildir. Yüksek gayeler ve bir amaç için yaratıldığımız muhakkaktır. Bu kadar ahenkli bir yaratılışın hikmeti ne olabilir acaba? Elbette “Ben gizli bir hazine idim bilinmek istedim” sırrında saklı değil midir bu hikmet? Yani Allah’ı bilmek. Eskilerin tarifi ile marifetullah. Bunu elde etmek için ise bir takım doğru ve güzel kaidelere, kurallara uymak gerekiyor.
Bu kurallar bütününü dinimiz ‘güzel ahlak’ olarak tarif etmektedir. Her konu da kuşatıcı bir ahlaka sahip olmakla önce kendimizi sonra da yüce yaratıcımızı tanıyıp bilebiliriz. Bu güzel ahlakı sağlamanın yolu ise ibadet etmekten geçer. İyi kul olmaktan, iyilikler yapmaktan geçer. Elbette ki, bunca donanımla ve imkanla buluşturulan insanoğlunun dünyada sadece yiyip, içip, gezip ihtiyaçlarını giderip, yatıp uyuyup, zevk içinde ömrünü tamamlaması beklenemez. İnsanı diğer yaratıklardan ayıran yegâne kriter imandan sonra amel ve onun güzel ahlakıdır. Ahlak ise tek tek her konu ve durum üzerinden oluşan ve insan üzerinden sıfatlaşmış doğru ve güzel davranışlardır. Bunlar bir insanda ne kadar bütünleşmiş ise o kadar ahlaklıdır.
Mesela Ramazan ayındayız ve oruç tutuyoruz. Oruçlunun ahlakı nasıl olmalıdır? Elbette ramazan gibi kıymetli bir dönem ve oruç gibi değerli bir ibadet bizim nefs mücadelemizde güçlü olmamızı sağlamalıdır. Cemaatle kılınan namaz, Kuran ayı olduğundan tilavet, salavat, teravihler, secde, zikir, dua, tövbe ve istiğfar gibi amel ve ibadetlerimiz iman ve ahlak açısından zenginleşmemizi sağlamalı. Böyle bir ameli boyut kişiyi sağlam duruş sahibi yapar. Lakin esas olan bu ibadetlerin getirisi olan güzel ahlak değil midir?
İbadetlerimiz bizi bir yandan Allah (cc) yaklaştırırken diğer yandan da bir güzellik olarak insan üzerine yakışan bir olgunlaşma da sağlar. Oruçlu dilini muhafaza eder. Konuşunca güzel söyler, doğru konuşur. Kötü sözlerden uzak durur. Sahabe hayatını örnek alır. Ölümü düşünür. Topluma yararlı olur. Kalp kırmadan, gönül alarak insan ve muamele odaklı hareket eder. Her kıpırdanışını sünnet ahlakına uygun belirler. İsraf etmez, yadım yapar. Yine oruçlu, dilini temiz tutar. Helal rızık arar. Alın terini yer. Zorluklar karşısında halini insanlara şikâyet etmeden Allaha arz eder. Hakkı tavsiye edip iyi zan besler. Tefekkürüne hikmet orucu tutturur. Sonsuz bir hayata hazırlık yapar. Hiçbir şeyi küçümsemez ve imtihan vesilesi bilir. Her şey kalpte başladığından niyet orucu tutar. Göze, kulağa, gönüle, ağıza, dile, ayağa, ele, bedene hasılı tüm azalarımıza oruç tutturabiliyor muyuz? İşte gerçek bir oruçlunun ahlakı bu şartları taşımalı. Eğer ramazan ve oruçtan geriye açlıktan başka şeyler de kalsın istiyorsak…
Rabbim çaba sarf eden ve bu ahlakı taşıyanlardan eylesin. Oruç ve ibadetlerimiz mübarek olsun. Virüs ve kapanma günlerinin son bulduğu, Kâbe’nin hac ve umreye açık olduğu, insanların bayram yapabildiği ve kucaklaşabildiği nice güzel zamanlara ve ramazanlara ulaşmak duası ve niyazı ile.
Sağlıkla, huzurla, hayırla ve kabul olmuş niyet ve amellerle kadir gecesi ve bayrama da kavuşmayı diliyorum.